Yazı: Eylül GiriftinoğluKimdir?İran’lı alim, şair ve filozof olan Hayyam, 430-439 (1039-1048) yılları arasında Horasan eyaletinin merkezi Nîşâbur’da doğdu. Tam adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’dır. Sözlükte hayyam kelimesi “çadır yapımcısı” anlamına gelir. İran’da yerleşmiş Arap asıllı Hayyâmî kabilesine mensup olabileceği düşünülür. Ayrıca babasının çadırcı olduğu ve baba mesleğinden dolayı ‘’Hayyam’’ soyadını aldığı da iddialar arasındadır.İbn-i …
Yazı: Eylül Giriftinoğlu
Kimdir?
İran’lı alim, şair ve filozof olan Hayyam, 430-439 (1039-1048) yılları arasında Horasan eyaletinin merkezi Nîşâbur’da doğdu. Tam adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’dır. Sözlükte hayyam kelimesi “çadır yapımcısı” anlamına gelir. İran’da yerleşmiş Arap asıllı Hayyâmî kabilesine mensup olabileceği düşünülür. Ayrıca babasının çadırcı olduğu ve baba mesleğinden dolayı ‘’Hayyam’’ soyadını aldığı da iddialar arasındadır.
İbn-i Sina Ekolüne mensup olduğu düşünülen Hayyam, edebiyatın dışında cebir, ekonomi, astronomi ve fizikle de ilgilenmiştir.
Yaşadığı dönemde ve sonrasında da daima tartışmalı bir kişilik olmuştur Hayyam; seveni kadar sevmeyeninin de çok olduğu bilinir… Ali b. Zeyd el-Beyhakī Hayyâm’ın hâfızasının fevkalâde kuvvetli olduğunu, dil, fıkıh, tarih ve kıraat sahalarında geniş mâlûmatı bulunduğunu, riyâziye, tıp ve diğer aklî ilimlerde eşsiz olduğunu söylerken Necmeddîn-i Dâye onun hakkında “bahtsız bir filozof, Allahsız ve maddeci” demektedir.
Karşıtlıklar
Hayyam hayatı boyunca sadece pozitif bilimlerin ışığında gizdeki anlamı aradı. O bu anlamı ararken mal, mülk, şan, şöhret gibi ‘anlamsızlıklar’ peşinde koşan insanları hiç anlayamadı. Onun için kısacık olan insan ömrü sadece zevk ve eğlence ile geçirilmeliydi.
Zaman içerisinde ona ait olmayan birçok dörtlük ona atfedildi, hakkında birçok ‘masallar’ söylendi ve Hayyam’ı anlamak yaşanan bu enformasyon karmaşasında daha da zorlaştı. Örneğin onu çok dindar sayanlarla, dinsiz görenler bile oldu.
Hayyam her daim karşıtlıklar içinde yaşadı ve ‘anlamını’ ararken bundan beslendi. Kendinden geriye de bu karmaşaları bıraktı. Böylece hayatını ‘maddeci’ olarak devam ettirmiş ve pozitif bilimlere inanmış Hayyam onu gerçekten anlamak isteyenlere de doğru bilgiye ulaşma yolunca bilimsel teknikleri zorunlu bir araç kıldı.
Şair Hayyam
Hayyam, rubailerinde daima anlaşılır ve basit bir dil kullanmıştır. Rubai, en küçük şiir vezinidir. Geleneklerine bağlı olan Hayyam derdini rubai vezini üzerinden anlatmayı tercih etmiştir. Aynı zamanda filozof olan Hayyam, felsefesini sade ve kendine has ahengiyle rubai kalıbına sığdırmayı başarmış; bu özelliğiyle ondan sonra gelecek şairleri kendine hayran bırakmıştır.
Sadık Hidayet, yazdığı ve en kapsamlı Ömer Hayyam incelemelerinden biri kabul edilen, ‘’Hayyam’ın Teraneleri’’ kitabında bu durumdan şöyle bahseder; ‘’Hayyam’ın beyan tarzı, meşrebi ve felsefesi Fars edebiyatını önemli ölçüde etkilemiş, başkalarının düşünceleri için geniş bir meydan hazırlamıştır. Hatta Hafız ve Sadi bile doğrudan doğruya Hayyam’ın düşüncelerini taklit ederek zerrelerin çıkış noktaları, dünyanın kalıcı olmayışı, zamanın ganimet bilinmesi ve mey düşkünlüğü konusunda şiir söylemiş, ama hiçbiri bu alanda Hayyam’ın derecesine yükselememiştir.’’
‘Yürüme toprağın üstünde çalımla, nazla ey insan! Çünkü var ayağının altında senin gibi bir insan’ -Sadi
‘Buldun mu hoş bir vakit, ganimet bil, eğlen. İşin sonu nereye varacak? Yok bir bilen.’ – Hafız
Hayyam’ın dili oldukça akıcıdır. Bu yüzden hızla okunabilir. Ama kullandığı bu sade dile rağmen anlattıklarının ağırlığı okuyucusuna uzun bir düşünme süreci ve yoğun bir felsefe bırakır.
Hayyam hayatı boyunca daima dik bir duruş sergilemiş, zulme karşı durmuş, gücün bilekte değil beyinde ve kalpte olduğunu savunmuştur. Bu yüzden Hayyam hep ‘tehlikeli’ görülmüştür. Çünkü o her daim aklın yolunu izlemiş ve özgürlüğü savunmuştur.
O, her daim kalemin kılıçtan keskin olduğunu savunur. Buna örnek olarak Nevruzname’den bir alıntı yapılabilir: ‘’Kalemin bir ülkenin ıslah edilmesinde ya da bozulmasında önemli bir payı vardır. Bu yüzden güvenilir kalem sahiplerini el üstünde tutmak gerekir.’’
Her ne kadar maddeci olsa da Hayyam’ın rubailerinden ince ruhunu hissetmek mümkündür. Çünkü o zamanının şairlerinden farklı olarak tasavvuf, aşk, ilahiyat gibi konuların dışında baharı, meyi, eğlenceyi, mehtaplı geceleri, ayı, güzelliği ve güzelleri; yani tüm detaylarıyla doğayı işlemeyi tercih etmiştir.
Rubailer
Bilimden arta kalan tüm zamanını eğlenmeye ve keyif almaya adayan Hayyam felsefesinde de dünyanın sırrını vakti iyi değerlendirmek, yaşamından keyif almak üzerine kurmuştur; yine de, özellikle hayatının son döneminde, acılarını ve karamsarlıklarını da şiirleştirmiş. Geçip giden ömrünü hüzünle anmış, yaşlılıktan dem vurmuştur.
‘’Bugün gençlik sıramdır benim.
İçiyorum mey; çünkü mutluluğumdur benim.
Ayıplamayın beni; acı da olsa, hoştur yine.
Acıdır; niye mi? Çünkü hayatımdır benim’’
‘’Mutluluktan yana şimdi namdan başkası kalmadı.
Olgun bir dost olarak ham meyden başkası kalmadı.
Çekme neşe elini mey kadehinden.
Bugün elde kadehten başkası kalmadı.’’
Hayyam şairliğinde ve felsefesinde varoluşla da ilgilenmiş ve varoluşun amacını, yaradılışın kaynağını, nereden gelip nereye gittiğimizi kimsenin bilemeyeceği sonucuna varmıştır. Bu konuyu da rubailerinde çokça işlemiştir. Örneğin;
‘’Yap burada kendine bir cennet kadeh ile meyden.
Öte yanda cennete ya erer, ya eremezsin!’’
‘’Hayyam cehennemlik olacak diyen kim?
Cehenneme giden kim, cennetten gelen kim?’’
Hayyam için dünya, sonrası muamma için bir hazırlık değildi. O bunu şöyle açıklar; ‘’Üstünde yaşadığımız şu yeryüzünün ötesinde ne bir saadet var ne bir ceza. Geçmiş ile gelecek; iki yokluk. Ve biz iki dünyanın sınırı olan bu iki yokluk arasında yaşayacağımız kısacık bir anı idrak etmeliyiz.’’ Her zaman anı yaşamayı savunmuş. Ganimet olarak gördüğü zamanın geçmiş veya gelecek gibi ‘içi boş’ hülyalarla öldürülmesini doğru bulmamıştır.
‘’Geçirmişsen yar ile bir ömür,
Tatmışsan dünya zevklerini bir ömür,
Göçüp gideceksin nasıl olsa sonunda,
Gördüklerin rüya olur bir ömür.’’
‘’Gülün yüzünde bahar meltemi ne hoş!
Çimenlikte iç açan bir yüz ne hoş!
Geçen günden konuşman değil hoş;
Mutlu ol; konuşma dünden; bugün ne hoş!’’
Hayyam hayatı boyunca onu eleştirenleri deyim yerindeyse ‘takmamış’ ve onlara laubali bir üslupla cevap vermeyi tercih etmiştir. Hayatı boyunca birçok konuyla ilgili eleştirilse de genellikle bu eleştiriler onun mey düşkünlüğü ve dinsiz olarak görülmesi üzerine yoğunlaşmıştır. Hayyam ise tabii ki, eleştirilere cevap vermekten geri kalmamıştır;
‘’Şarapla olmuşsam ben sarhoş, öyleyim.
Kafir, ateşperest, putperestsem, öyleyim.
Herkesin bir zannı var hakkımda benim.
Ben kendime aitim; nasılsam, öyleyim.’’
‘’Şarap içmek, şen olmak ayinimdir benim.
Uzak olmak küfür ve dinden, dinimdir benim.’’
‘’Ey fetva sahibi, çalışkanız senden daha;
Bunca sarhoşluğa rağmen ayığız senden daha.
Sen insanların kanını içersin, biz üzüm kanını.
İnsaf et n’olur; hangimiz hunharız daha?’’
Hayyam’ı Anlamak
Hayyam hayatı boyunca batıl inanca kafa tutmuş, dünyadaki yaşamın muammalar için heba edilmemesi gerektiğini savunmuş, felekle deyim yerindeyse ‘derdi olmuş’ biridir. Birçok yönüyle çok tartışmalı bir kişilik olmuş yine de ince ruhunu ve felsefesini basit ve temiz bir dille oldukça etkileyici boyutlara vardırarak okuyucusuna geçirmiştir. Tabii ki Fars edebiyatının yetiştirdiği en büyük şairlerden biri olmayı da başarmıştır.
Sonuç olarak, Hayyam’ı anlamak oldukça zordur. Çünkü kullandığı ahenkli ve etkileyici cümlelerinde okuyucusuna felsefesinin katmanlarını aralamıştır. Fakat Hayyam’ı anladıktan sonrası daha zordur; çünkü bu sefer de onun felsefesiyle dünyayı anlamak gerekir.