Yazı: Semanur Demir Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’ a göre yaşam gece-gündüz, siyah-beyaz, doğum-ölüm, iyi-kötü, aşk-nefret gibi karşıtlıkların oluşturduğu kıvılcımdan ortaya çıkmıştır. Çatışma yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Tıpkı yaşamdaki gibi insan da kendi içinde çatışmalar yaşar. Karşıtlar ilkesine göre bilinç düzeyinde sahip olduğumuz bir özelliğin, düşüncenin ya da duygunun tam zıttı bilinçdışında vardır. Jung …
Yazı: Semanur Demir
Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’ a göre yaşam gece-gündüz, siyah-beyaz, doğum-ölüm, iyi-kötü, aşk-nefret gibi karşıtlıkların oluşturduğu kıvılcımdan ortaya çıkmıştır. Çatışma yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Tıpkı yaşamdaki gibi insan da kendi içinde çatışmalar yaşar. Karşıtlar ilkesine göre bilinç düzeyinde sahip olduğumuz bir özelliğin, düşüncenin ya da duygunun tam zıttı bilinçdışında vardır. Jung kişisel bilinçdışımızda bulunan diğer yüzümüzü gölge olarak adlandırır. Gölge, utanç duyduğumuz ve kendimizle ilgili yüzleşmekten kaçındığımız yanımızdır. Gölge yanımızdan bu denli korkmamızın sebebi gölge yanımızın toplumsal standartlara uymayışıdır. En nihayetinde, topluma ait hissetme ve sevilme ihtiyacımız da zaruridir. Bu aidiyet ve sevilme ihtiyacı için bazı özelliklerimizden vazgeçmemiz gerekir. Jung’a göre kişinin uygarlaşması ve toplum içinde var olması için gölge yanının vahşi eğilimlerini bastırması gerekir. Ancak kişinin çok fazla bastırma yapması onun yaratıcılığını, duygusallığını ve içgörüsünü köreltir. Bu yüzden bireyin yaşadığı toplum ne kadar kısıtlayıcı olursa toplumdaki bireylerin gölgesi de o kadar geniş olacaktır. Topluma yaratıcı işlerden çok spontanlık, özgünlükten çok aynılık, duygusallıktan çok vurdumduymazlık hakim olacaktır.

Bazen yaptıklarımızı kendimize yakıştıramadığımızda, bir öfke nöbeti geçirdiğimizde, biri hakkında kötü konuştuğumuzda, aniden ağzımızdan bir yalan çıkıverdiğinde kendimize şaşırır ve ‘gerçekten bana ne oldu bilmiyorum, kendimi kaybettim’ deriz. Aslında olan şey gölge yanımızın ortaya çıkmasıdır. Jung, güneş olmadan gölge olamayacağı gibi bilincin aydınlık yönü de ancak kişiliğin karanlık yönüyle var olabilir der. Bu nedenle gölge yanımızı tamamen bastırmanın, onu tümüyle inkar etmenin zararlı olduğunu söyler. Ona göre kişi, karanlık yanıyla bir arada yaşamının yolunu bulmak zorundadır. Peki gölgemizi nasıl fark ederiz? Eğer dikkatli incelersek insan ilişkileri bu konuda oldukça bilgi vericidir. Hiçbir ilişki tek taraflı kurulmaz, karşımızdaki kişide fark ettiğimiz özellikler bizde zaten varlığını sürdürdüğü için farkındalığımıza gelir. Yani ilişkilerde karşımızda gördüğümüz insan aslında ayna gibi bizi kendimize yansıtır. Diğer insanlarda gördüğümüz ve hoşumuza gitmeyen özellikler genellikle bizim gölge yanımızdır. Kendimizde kabul edemediğimiz için dışladığımız, görmezden geldiğimiz yanımızı başkası görünür kıldığında bundan rahatsız oluruz çünkü onu görmek istemiyoruz.

Sonuç olarak gölge tüm insanlarda var olan ortak bir konudur. Gölgemizi ne denli inkar edersek daha derin bastırmalara ve daha güçlü yansıtmalara yol açarız, bir nevi gölge yanımız bizi yönetmeye başlar ki bu da sosyal ilişkilerimizde daha fazla yanlış anlamalara ve düşmanlıklara neden olur. Sürekli aynı tür insanlarla karşılaştığınızı düşünüyor, neden kendinizi hep aynı döngüler içinde bulduğunuzu anlamlandıramıyorsanız belki de gölgenizle yüzleşmenin vakti gelmiştir.

KAYNAKÇA
KİŞİLİK KURAMLARI – BANU YAZGAN İNATÇI, ESEF ERCÜMENT YERLİKAYA, syf: 68-75