Haber: Meltem UygunTürk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir. Türk edebiyatı ürünlerinden birisi olan roman, ilk kez 19. yüzyılda ortaya çıkmış bir yazı türüdür. Roman, genellikle düzyazı biçiminde yazılan, kurgusal, görece uzun, insanın (ya da insan özellikleri atfedilen varlıkların) deneyimlerini bir olay örgüsü içinde aktaran ve genellikle kitap halinde basılan bir edebî tür. Uluslararası ve akademik platformlarda beşinci sanat …
Haber: Meltem Uygun
Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir. Türk edebiyatı ürünlerinden birisi olan roman, ilk kez 19. yüzyılda ortaya çıkmış bir yazı türüdür. Roman, genellikle düzyazı biçiminde yazılan, kurgusal, görece uzun, insanın (ya da insan özellikleri atfedilen varlıkların) deneyimlerini bir olay örgüsü içinde aktaran ve genellikle kitap halinde basılan bir edebî tür. Uluslararası ve akademik platformlarda beşinci sanat olarak kabul gören edebiyatın bir alt türüdür. Uzunluğu ile doğru orantılı olarak, olay örgüsü içinde birçok öyküyü barındırma potansiyeli taşır. Tarihsel süreçte manzum roman ya da manzum hikaye gibi şiirsel türleri mevcut olsa da, modern çağın romanı genellikle düzyazı şeklindedir.

Roman, Tanzimat’la başlayan batılılaşma sürecinin bir parçası olarak Türk edebiyatına girmiştir, Fransız edebiyatından eserler başta olmak üzere ilk Türkçe örnekleri çeviri eserlerde gözlemlenmiştir. Ama Tanzimattan öncede Osmanlı döneminde de roman türüne benzeyen eserlerde mevcuttur. Osmanlı yazarları tarafından yazılan ilk romanlar, genellikle oldukça zayıftır. Bunda romanın tür olarak batıdan alınmasının, bir düz yazı geleneği olmayan Türk yazarları özellikle karakter yaratmak konusunda yüzeysel kalmaları ve batılı örneklerle birebir olacak şekilde taklit edilmesi gibi nedenlerin etkisi büyüktür. Vartan Paşa tarafından 1851’de yazılan Akabin Hikayesi, Misailidis Efendi tarafından Temaş-i Dünya ve Cefakar u Cefakeş adlı eseri bu döneme örnek olarak verilebilir.
Tanzimat Edebiyatı
Tanzimat dönemi edebiyatta büyük bir değişime yol açmıştır ve Tanzimat edebiyatı olarak adlandırılan edebiyat akımı ortaya çıkmıştır. Tanzimat dönemi romanları genellikle Batı edebiyatının etkisiyle yazılmıştır ve yeni bir anlatım tarzıyla kaleme alınmıştır. Tanzimat romanı, toplumsal değişimler, modernleşme çabalarına odaklanmanın yanın da sosyal hayatın, insan ve aşk ilişkilerine, doğru-yanlış batılaşma hamlelerinin işlenmesini amaçlayan bir roman devridir. Şemsettin Sami’nin Taşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı, Namık Kemal’in İntibah’ı ve Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası bu dönemin eserlerine örnek olarak verilebilir.

Servet-i Fünün Edebiyatı
Servet-i Fünûn’da “Sanat sanat içindir” görüşünü savunan yazarlar, Tanzimat edebiyatına bir reddiye hareketi yaratmışlardı ve ağırlıkla Fransız edebiyatından etkilenmişlerdi. Ahmet İhsan Tokgöz tarafından neşredilen dergi, ilk olarak günlük olarak çıkartmakta idi ve başlangıçta dergide ağırlıkla fennî konulara yer veriliyordu, sonrasında dergi haftalık olarak yayımlanmaya başladı ve asıl işlevini kazandıracak edebi konulara yer vermeye başladı. Servet-i Fünün, aşk ve acıma gibi konuların yanında güncel olaylar ve magazin konuları dahil hem fennî hem de edebî konulara ağırlık vermişlerdir. Ahmed Midhat, Tevfik Fikret, Ali Ekrem, Cenap Şahabettin dönemin yazarlarındandır. Eser olarak Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu’nu, Cenap Şahabetti’nin Afak-ı Irak’ı, Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanı örnek verilebilir.

Milli Edebiyat
Millî Edebiyat Dönemi, II Meşrutiyet ile Cumhuriyet’in ilk yılları arasında faaliyet gösteren edebiyat akımıdır. Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in Genç Kalemler dergisinde savundukları Yeni Lisan Hareketi ile başlamıştır. Dilde sadeleşme, şiirde aruzun yerine hece vezni, içerikte halkın sorunları ve yerli yaşam Millî Edebiyat Döneminin temelini oluşturur. Bu dönemde Türk edebiyatı Doğu ve Batı taklitçiliğinden kurtarılmaya çalışılmış, yalın bir anlatım benimsenmiştir. Ayrıca Türk kültürü ve tarihi, incelenmemiş bir hazine olarak kabul edilmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban’ı, Ömer Seyfetti’nin Efruz Bey’i, Halide Edip Adıvar’ın Ateşten Gömlek romanı dönemin eserlerine örnek olarak verilebilir.

Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı
Cumhuriyet dönemi, Cumhuriyet’in ilanını takiben hızlı bir şekilde yapılan dil ve harf devrimiyle Latin harflerine dayalı yeni alfabenin kabulü ve dilde özleşme, 1920’li yıllarda başlayan ve hâlen devam eden bir edebiyat döneminin başlangıcı olarak kabul edilir. Cumhuriyet döneminde ilk zamanlar romanlarda ulusçuluk akımının etkisiyle yazılsa da sonralarda Türk Kurtuluş Savaşı, ulusal modernleşme, yurdun bütün bölgelerinde kentlerdeki, köylerdeki yaşamı ve insan ilişkilerini, yurtdışına göçen işçiler ele alınmış ve işlenmeye başlanmıştır. 1980 sonrası entelektüel durulmanın etkisi uzun bir süre devam etmiş, ancak 1990’larda daha özgün romanlar belirmeye başlamıştır. Şevket Esendal’ın Ayyaş ve Kiracıları, Sebahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u, Yaşar Kemal’in İnce Memed’i bu dönemin eserlerine örnek olarak verilebilir.