Join the Club

Get the best of Editoria delivered to your inbox weekly

Barbie: Ataerkiye Karşı

Yazı: Melisa Güller Hepimiz onun adını biliyoruz. Hepimiz onun neye benzediğini biliyoruz. Hepimiz bir zamanlar o olmak istedik. Defalarca Oscar’a aday gösterilmiş yönetmen Greta Gerwig’in kaleminden çıkan ve son yılların en çok ses getiren işlerinden olan Barbie, özellikle kızların hayatında önemli bir yere sahip olan oyuncak bebeğin kendisini konu alan naçizane bir film olarak sinema …

Yazı: Melisa Güller

Hepimiz onun adını biliyoruz. Hepimiz onun neye benzediğini biliyoruz. Hepimiz bir zamanlar o olmak istedik.

Defalarca Oscar’a aday gösterilmiş yönetmen Greta Gerwig’in kaleminden çıkan ve son yılların en çok ses getiren işlerinden olan Barbie, özellikle kızların hayatında önemli bir yere sahip olan oyuncak bebeğin kendisini konu alan naçizane bir film olarak sinema salonlarını esiri altına aldı. Klasik bir barbie görüntüsünde, sarı saçlı ve mavi gözlü bir Margot Robbie’yi ve canlandırdığı barbie karakterinin paralel dünyada yaşamını etkileyecek misojini ile tanışması sonucunda başına gelenleri konu alan bu film, hafife alınacak türden değil.

Barbieland olarak adlandırılan ve “feminizm ve eşit haklar sorunlarının çözüldüğü” fantastik diyarda her şey harika. Herkes Barbie ve herkes Ken. (Ken’in en yakın arkadaşı Allen hariç.) Derken Barbie, gerçek dünya hakkında pek hoş olmayan haberler alıyor ve işleri yoluna koymak adına Ryan Gosling’in Ken’i ile beraber bizim dünyamıza doğru yolculuğa çıkıyor. Bizim dünyamızda ise tüm cinsiyetler için eşit haklar yok; kadınların kadın oldukları için yaşadığı problemler çözülmemiş. Barbie ve Ken, bu gerçekle yüzleşirken aynı zamanda “ataerki” ile tanışıyorlar. Ve maalesef ataerki atlarla ilgili bir kavram değil.

“Kendimin ve diğer tüm kadınların insanların bizi sevmesi için nasıl kıvrandığını izlemekten gerçekten çok yoruldum. Ve eğer bu, sadece kadınları temsil eden bir bebek için de doğruysa, artık ne düşüneceğimi bile bilmiyorum.” diyor filmin en önemli sahnesi diye adlandırabileceğim o sahnede Barbie’nin üretimini yapan Mattel şirketinde çalışan tek kadın ve bir kız çocuğu annesi Gloria; Ken’ler cinsiyet ayrımı konusunda tüm sorunları aşmış olması gereken Barbieland’i ataerki ile gerçek dünyaya benzettikten sonra Barbie’ye yaptığı konuşmasında. Gloria’nın konuşması, kadınlara biçilmiş cinsiyet rolleri ve ulaşılması imkansız standartlar üzerine duygulu bir konuşma. Hepimizin bildiği ve üzerine düşündüğü şeylerin birkaç dakikalık bir monolog haline dönüştürülmesi sonucu oluşmuş gerçekçi bir sahne. Tüm film aslında hepimizin cinsiyet hakkında bildiği şeyler üzerine oluşturulmuş diyebilirim. Barbie gibi “mükemmel” bir kadın bile, bir yerde yeterli olamıyor kendisinden nefret eden bu dünya için.

Ataerkinin norm olarak kabul edilip bunca yıldır yaşatılmasının saçmalığına da başarılı bir şekilde değiniyor Barbie. Klasik Ken’in komik, eğlenceli ve sevimli bir tiplemeden yine komik ama artık o kadar sevimli olmayan ataerkiyle tanışmış Ken’e dönüşmesi bu alanda iyi bir örnekleme. Aynısın birçok erkek çocuğu için geçerli olduğunu söylemek de yanlış olmaz diye düşünüyorum. Hiçbir şeyden haberi olmayan bir bebeğin dünyaya gelmesi ve cinsiyet rolleri ve bin türlü kural ve gelenekle zehirlenmesi her gün yaşanan bir hadise. Bunun sorumlusu yine ataerkiyi doğuran ve norm haline dönüştürmeye çalışan erkek düzeni ve ataerkiyi isteyerek seçenler elbette.

Kadın nefretinin bu denli uzun ömürlü ve bu denli aktif olduğu gerçek dünyada, bizim dünyamızda yaşayan kadınlar için bir “comfort movie” demek yanlış olmaz Barbie için. Paralel bir gerçeklikte olsa da, kadınların haksızlıklarla mücadele etmek zorunda kalmadığı ve tam olarak ne isterlerse onu yaptığı bir evreni görmek, duygulandırıcı bir deneyim oldu diyebilirim. Çünkü paralel evrende Barbie’ler için gerçek olan her şey, bu dünyada erkekler için gerçek. Ve kadınlar o kadar uzun süredir (tam anlamıyla tarihin başlangıcından beri) o kadar çok yoruluyorlar ki; erkek olarak tanımlanan bir diğer cinsiyetin hiçbir mücadele gerektirmeden elde ettikleri olanaklara sahip olabilmek için, olması gerektiği gibi.

2023 yılında bile, herhangi bir ülkede, herhangi bir yerde tam olarak cinsiyet eşitliğine ulaşıldığını söylemek mümkün değil elbette, üzücü bir gerçek olarak. Yalnız Barbie gibi filmler, eşitlik uğruna bilinçli ya da bilinçsiz olarak mücadele veren kadınlar ve kız çocukları için emeklerinin görünmez ve boşa olmadığını hatırlatan, en azından bir saat elli beş dakikalığına gülümseten, ağlatan ve başka bir sürü duyguyu yaşatan iyi işler.

Bültenimize Katılın

Bu yazıyı beğendiniz mi? Aylık bültenimize bayılacaksınız.

Editör

Editör

Yorumlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir