Haber: Meltem UygunCanlı bir varlığın hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesi ve biyolojik varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını kaybetmesine ölüm denir. Ölüm konusu, insan düşüncesinin yanı sıra insanın uğraş alanı olan sanatsal ve bilimsel dalları da ilgilendirir. Ölüme aşina olmak, onu anlamak, muhtemelen daha iyi kavrayabilmek için ölümü açıklamak, analiz etmek, sunmak ya da sanatla onu icra etmek …
Haber: Meltem Uygun
Canlı bir varlığın hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesi ve biyolojik varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını kaybetmesine ölüm denir. Ölüm konusu, insan düşüncesinin yanı sıra insanın uğraş alanı olan sanatsal ve bilimsel dalları da ilgilendirir. Ölüme aşina olmak, onu anlamak, muhtemelen daha iyi kavrayabilmek için ölümü açıklamak, analiz etmek, sunmak ya da sanatla onu icra etmek için herkesin yaklaşımı farklı olabilir. Şimdi sanatında ölüm temasına yer veren ve bu temayı kendi perspektifinden bizlere sunan ressamlara göz atalım.

Vincent van Gogh: Buğday Tarlası ve Kargalar
Batı dünyası sanat tarihinin en tanınmış ve en etkili şahsiyetlerinden biri olan Van Gogh, natürmortlar, çalışan köylüler, yerel manzaralar, buğday tarlaları, zeytin ağaçları gibi temalar eserlerinin vazgeçilmezleriydi. Van Gogh art izlenimcilik, Alman dışavurumculuk, sembolizm, izlenimcilik ve fovizm gibi görsel sanat akımlarını etkilemiş aynı zamanda katkıda bulunmuştur.
Van Gogh, Buğday Tarlası ve Kargalar adlı eserini 1980’de tamamlamıştır. Çoğu kaynakta son eseri olarak geçmektedir. Buğday Tarlası ve Kargalar tamamlandıktan sonra kardeşi Theo’ya şöyle bir mektup yazar: “Hayatımın kökleri tehdit altında ve adımlarım da sendeliyor.” 27 Temmuz 1890 tarihinde Vincent Van Gogh buğday tarlasında kendisini vurmuş ve intihar etmiştir. Esere bakıldığında oldukça depresif bir hava sezilir. Tarlanın ortasından geçen yolun herhangi bir yere varmaması, buğday tarlasının canlı sarı rengine karşın gökyüzünde bulunan lacivert ve siyah tonları Van Gogh’un ruh halinin karamsarlığı ve çelişkisini yansıttığı düşünülür. Kişinin bakış açısına göre farklı hisler uyandıran bu eser, daha çok fırtınaya karşı yalnızlık ve çaresiz olma hissi uyandırır.

Hugo Simberg: Ölüm Bahçesi
Fin sembolist ressam ve grafik sanatçısı olan Hugo, resimlerin de ağırlıklı olarak ürkütücü ve doğaüstü konuları vurgular. Simberg, çocukluğunda kırsal yaşama yoğun bir şekilde dahil olması, kırsal yaşama erken maruz kalması, yaşam ve ölüm gibi hayatın en basit temalarına dayalı sanat yaratabilmesini sağladı. Özellikle Ölüm Bahçesi’nde Simberg , “çocuksu saflık” yorumunu sergilemek için normal sembolizm geleneklerinden kaçınmayı seçti. Ölüm Bahçesi, merkezi figürler klasik siyahlara bürünmüş Grim Reaper’ı andırıyor, fakat geleneksel olarak doğum veya yenilenmenin sembolleri olan bahçelerle ilgilenmektedir. Simberg, ölüm bahçesinin cennete girmeden önce ruhların gittiği bir yer olduğuna inanıyordu, “İnsan ruhunu bitkiler olarak tasvir ediyor, tıpkı bir çocuk gibi bir yetişkine kıyasla insan cennetsel benliğine kıyasla gelişmemiş gibi.”

John Everett Millais: Ophelia
John Everett İngiliz ressam, çizer ve Ön-Raffaeloculuk akımının kurucularındandır. Ön- RaffaeloculuK, 19. yüzyılın Batı sanat akımlarından biri olmasının yanında bir grup İngiliz ressam, heykeltıraş ve şair, sanat kritiğini ortaya çıkarıp geliştirdikleri bir sanat akımıdır.
John Everett, erken dönem çalışmalarında doğanın güzelliği ve karmaşıklığı üzerine yoğunlaştı. Doğal ögelerin birleşimini temel alan yoğun ve çok ayrıntılı yüzeyler yarattı. Ressamın bu yaklaşımı “resimde eko-sistem” olarak tanımlandı.
Ophelia, John Everett’in 1851-52 yılı tablosu olup William Shakespeare’in Hamlet oyunundan bir karakter olan Ophelia’yı nehirde boğulmadan önce şarkı söylerken tasvir ediyor. Resim, doğal bir ekosistemdeki büyüme ve çürüme modellerini vurgulayarak, nehrin ve nehir kıyısının ayrıntılı bitki örtüsüNÜ tasvir etmesiyle tanınır. Ophelia, Tolworth yakınlarındaki Surrey’deki Hogsmill Nehri kıyılarında resmedilmiştir .

Gustav Klimt: Ölüm ve Yaşam
Avusturyalı ressam Gustav, genç yaşta sembolizm ve nouveau akımlarından ciddi oranda etkilenmiştir. Viyana Sezession grubunun önemli üyelerindendir. Tablolarının yanı sıra duvar resimleri, eskizleri ve diğer eserleriyle de tanınır.
Gustav, resimlerinde birincil konu olan kadın bedeni dışında, aşk, çiçekler, dekoratif desenler, yaşam, ölüm gibi temalarI işlenmiştir. Ölüm ve Yaşam, I. Dünya Savaşı’ndan ve Gustav Klimt’in grip salgını nedeniyle ölümünden birkaç yıl öncesinde resmettiği bir tablodur. Tabloya dikkatlice bakıldığında solda Azrail’in temsilinin yer almasının yanında elinde tırpan ya da kum saati yerine sopayı görmekteyiz. Bunun yanında Azrail tehditkar ve hayata aç bir gülüş sergiliyor. Resmin sağ tarafında hayatı simgeleyen ve farklı yaştaki insanlardan oluşan bir yığının tasviri etkili oluyor. Burada farklı nesillerden Azrail tarafından canı alınmış insanların üst üste resmedilmesi, belirli bir yönde olmasa da zamanda ilerleme hissi veriyor.