Haber: Meltem UygunKısacaTürkiye'de Distopik Bilim Kurgu türündeki “Gölgeler İçinde” ilkel teknoloji yöntemleriyle yönetilen fabrikada çalışan bir işçinin yaşamına odaklanıyor. Senaristliğini ve yönetmenliğini Erdem Tepegözün yaptığı ve 5 Ekim 2020 de gösterime giren film, ana karakterin düzenin bir parçasıyken uyuşan hislerin, makinesinin bozulması sonucu bireysellikten toplumsal bir yapıya kavuşuyor ve merak duygusuyla yaşamasının anlamını ve içinde …
Haber: Meltem Uygun
Kısaca
Türkiye’de Distopik Bilim Kurgu türündeki “Gölgeler İçinde” ilkel teknoloji yöntemleriyle yönetilen fabrikada çalışan bir işçinin yaşamına odaklanıyor. Senaristliğini ve yönetmenliğini Erdem Tepegözün yaptığı ve 5 Ekim 2020 de gösterime giren film, ana karakterin düzenin bir parçasıyken uyuşan hislerin, makinesinin bozulması sonucu bireysellikten toplumsal bir yapıya kavuşuyor ve merak duygusuyla yaşamasının anlamını ve içinde olduğu bu kapalı sistemi sorgulamaya başlıyor. Çok geçmeden fabrikanın bilmediği derinlikleriyle yüzleşiyor. Bilim kurgu sineması Ütopik ve Distopik anlatılar için zemin oluşturmakta ve geleceğe dair öngörülerin yer aldığı, anlatıldığı bir alan oluşturmaktadır. Ütopya, bireyin faydacılığının en üst göstergesi olarak ideal bir toplum biçimini yansıtırken, distopya bir anti-ütopya olarak görülmektedir.

Lütfen Makinenizin Başına Geçiniz
Filmin ilk sahnelerinden itibaren dikkat çeken önemli şeylerden biri makinelerdir. Filimde baskın olarak göze çarpan makine metaforu, insanları bir makine çarkı gibi görüp ona göre değer vermişlerdir. Fabrikada çalışan işçiler bir işin çok küçük kısmını, sabahtan akşama kadar makine gibi yapmaya başlamışlardır. Ne için, kim için olduğunu bilmeden, sorgulamadan karşılığında su, yiyecek ve barınma ihtiyaçlarını gideriyorlar, bu da hayatta kalmak için yeterli oluyor. Hayatta kalmak için harcadığımız enerjimiz, maalesef sorgulamaya ve bilinçlenmeye yetmiyor. Hayatta kalabilmek için birçok şeyi ya görmüyoruz ya da görmemezlikten geliyoruz.

Gözetleme ve Gözetlenme
Filmde fabrikanın içini ve dışını süsleyen kameralar ile çalışan herkes, daima gözetlendikleri hissi altıda yaşıyorlar. Fabrikadaki bu kapalı sistem kendi çarklarını yeri geldiğinde bir tehdit ve ceza sistemi olarak kullanmaktadır. Filmde yer alan uyarılar, siren sesleri ve sarsıntılar bunun göstergesidir. Bu gözetleme ve gözetlenme kavramları Benthom’ın ünlü Panoptikom teorisini akla getirmektedir. Benthom’ın bu yaklaşımına göre, gözlemlenen her yanlış davranış ceza getireceğini bilen, ama davranışları aslında ne zaman gözlemlendiğini bilmeyen mahpusun, aklını başına toplayarak her zaman izleniyormuşçasına davranmaktan başka seçeneği yoktur. Filimde yer alan işçilerin kameraya bakarak hareket etmesi, birbirleri ile tartışırken ya da konuşurken kameranın ötmesi bu teoriyle benzerlik göstermektedir.

Semboller, Simgeler ve Renklerin Dili
Filimde diyaloglardan çok sembollere ve simgelere yer verilmiştir. Filimde kullanılan fabrika görüntüleri, uzaktan gelen siren sesi, vb. birçok sesin varlığı ile izleyiciyi o anda hissettirmek ve film akışı ses dünyası ile anlam yaratılmıştır. Filmdeki renklerde bizlere birçok şeyi anlatmaktadır. Tamirhanenin rengi olan yeşil bilgeliği, üst bilinci temsil ederken en çok kullanılan siyah yok oluşu, kirliliği temsil etmektedir. Kırmızı ölümü simgelerken turuncu itaat ve adanmışlığı çağrışım yapmaktadır. Filimde dikkat çeken sembollerden biri olan daire ise, fabrikanın yaşamsal döngünün merkeziymiş gibi gösterilmektedir.

Bir Canlı Olan Fabrika
Filimin çekildiği yer olan fabrika aslında eleştirilen sistemin canlı bir örneğidir. Fabrikanın içinin sürekli karanlık olması sistemin kötülüğü, ana karakterin makinesinin tamir ettirmesi sistemin devamlılığı yanında fabrikanın tedavisi olarak yorumlanabilir. Borular ise fabrikanın damarlarını oluşturmaktadır. Fabrikanın borularından sesler gelmesi, suyun coşkulu bir şekilde kaynaması, kablolardan dumanlar çıkması, sirenlerin varlığı fabrikanın canlı bir varlık olduğuna örnektir.