Join the Club

Get the best of Editoria delivered to your inbox weekly

Hedonik Adaptasyon: Kovaladığımız Mutluluk

Şu anda bulunduğumuz çağda mutluluk kavramı “haz” ile bağdaştırılarak kullanılıyor. Peki hazlarımızı tatmin etmeye en müsait olan bu çağda, neden mutsuzluk kanser gibi yayılıyor?

Yazı: Zeynep Canik

Mutluluk kavramından anladığımız şeyler konuma göre, kişiye göre, çağa göre değişiyor. Bu bir gerçek. Ama başka bir gerçek de, şu anda bulunduğumuz çağda mutluluk kavramı “haz” ile bağdaştırılarak kullanılıyor. Peki hazlarımızı tatmin etmeye en müsait olan bu çağda, neden mutsuzluk kanser gibi yayılıyor?

Mutlu olma ihtimalimizi sürekli olarak yeni hedeflere bağlasak da onlara ulaşınca mutlu olmuyoruz. Olduğumuzda da pek uzun sürmüyor. “Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır.” Derken Dostoyevski’nin de belirttiği gibi, her şeye alışıyoruz. Bunu daha çok acılara alışmakta kullansak da aynı durum mutluluklarımızda da kendisini gösteriyor. Örneğin piyango kazananlar üzerinde yapılan bir araştırmada, yaşadıkları mutluluk hissinin çok da uzun sürmediği anlaşılmış. Ayrıca aylar sonraki mutluluk düzeylerinde, kazanamayan kontrol grubuna göre dikkate değer bir fark da bulunamamış. Bunu kendi hayatımızdan örneklere uyarlayarak da düşünebiliriz: İş bulunca, projem tamamlanınca, okulum bitince, dersten geçince, istediğim ceketi alınca bla bla bla… Önünüze sürekli olarak koyduğunuz bu mutlu olma hedeflerine ulaşınca cidden olabildiniz mi? Ne kadar sürdü?

İşte buradaki çelişkiyi hedonik adaptasyon, yani hazza alışmak kavramıyla açıklıyoruz. Buna göre yaşadığımız durumlara verdiğimiz tepkiler alışmayla, normale dönüyor. Mutluluğumuz açısından düşününce çok can sıkıcı dursa da yaşadığımız kötü şeylerle baş edebilmemiz için hayli gerekli bir mekanizma. Yukarıda bahsettiğim piyango araştırmasını bir de bu perspektiften bakarak, kaza sonucu felç kalan insanlarla yapıyorlar. Nasıl ki piyango kazananların hayatını mutlu geçirmesini beklediysek, bu insanların da mutsuz geçirmesini bekliyoruz. Ancak durum beklediğimizden farklı gelişiyor. Bir yıl sonra piyango kazanan ve kazada felç kalan insanların mutluluk düzeyleri tekrar ölçülüyor, sonuç ise ikisinin de hemen hemen bir yıl önceki mutluluk düzeylerine geri döndüğü yönünde oluyor.

Yani anlayacağınız, ulaşmaya çabaladığımız mutluluk sandığımız kadar uzun ömürlü bir olgu değil. Daha ziyade, kelebek gibi kısa ömürlü ve arkasında meşakkatli bir koza süreci barındırıyor. Bunu düşününce hedonik adaptasyon kötü gelse de dengemizi tekrar sağlayabilmemiz, başka uyaranlara karşı açık olabilmemiz, zevk alacak farklı aktiviteler aramamız için gerekli. Biraz daha somut bir örnekle ilerleyecek olursak, aşık olmak herkesin kendini içinde bulmak istediği bir deneyimdir, verdiği hazzın psikolojik ve fiziksel yansımaları vardır. Ancak bunların kısa süreli olarak olması ne kadar güzel şeyler olsa da uzun vadeye yayıldığında yıpratıcı, gereksiz enerji harcanan bir durum halini alır.

“Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? Evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu.”

-Orhan Pamuk

Mutlu yaşam peşinde koşarken, mutluluğun anlarda saklı olduğunu unutuyoruz. Gündüz Vassaf’ın da dediği gibi; An’ın içinde kaybolalım. An’ı yaşayalım. Ama an’ı yakalamaya çalışmayalım. Mutluluk için de aynısı geçerli. Kelebekler siz onları yakalasanız da bıraksanız da gün sonunda ölürler. Ölmeden önce güzelliğinin tadını çıkarmaya bakın.

Bültenimize Katılın

Bu yazıyı beğendiniz mi? Aylık bültenimize bayılacaksınız.

Editör

Editör

Yorumlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir