Join the Club

Get the best of Editoria delivered to your inbox weekly

Depresyon ve Mani’nin Bilinmeyen Yüzü

Ne eline çikolata kavanozu alıp battaniyeyle film izlemek depresyon, ne de alışveriş yapıp şen şakrak gezmek mani. Peki nedir bu depresyon ve mani atakları? Bipolar psikoloğumuzun anlattıkları üzerinden, biraz bundan bahsedeceğiz.

Yazı: Zeynep Canik

Durulmayan Bir Kafa – Kay Redfield Jamison & Bipolar Bozukluk

Kitapta psikolojik bir problemin, bizzat bu sorunu yaşayan bir klinik psikolog tarafından hem nesnel hem öznel yönleriyle önümüze serildiğini görüyoruz. Kay Redfield Jamison, sahip olduğu bipolar bozukluğu ilk başta; hem kariyerine zarar vereceği, hem de kendisine karşı bakış açılarını değiştireceği korkusuyla, paylaşmak istemediğinden söz ediyor. Günümüzde bile bu konuda sorunlar yaşanırken 1995’de yayınlanmış olan kitapta böyle bir tedirginliğin yaşanması pek de garip sayılmaz. Devamında biraz olsun insanlara yardım edebileceği motivasyonuyla bu otobiyografik kitabı yazmaya koyulup bizlere kavuşturuyor.

Kitapta son zamanlarda normalleştirilen, hatta ve hatta güzellemesi yapılan depresyonun gerçek haliyle karşılaşıyoruz. Bu kitaba veya genel olarak bu konulardaki eser ve yazılara biraz daha dikkat etmeliyiz. Gittikçe depresyona girmenin marifet sayıldığı bir psikoloji yayılıyor. Depresyondaysanız, üzerine bir de antidepresan kullanıyorsanız, tabiri caizse “havalı” olabiliyorsunuz. Bu hem insanları teşvik etmesi hem de gerçek depresyon hastalarının ciddiye alınmamasına sebebiyet vermesi açısından çok kötü bir tablo çıkarıyor ortaya. Yalnızca depresyon değil aynı zamanda mani için de aynı şey geçerli. Mani sanki gülüp eğlendiğiniz, çılgınca alışveriş yapıp hayatınızı yaşadığınız bir şey gibi gösterilse ve bu terim bunları yapanlar tarafından kullanılsa da işin arka yüzü depresyonda da olduğu gibi büyük farklara sahip. Ne eline çikolata kavanozu alıp battaniyeyle film izlemek depresyon ne de alışveriş yapıp şen şakrak gezmek mani. Peki nedir bu depresyon ve mani atakları? Bipolar psikoloğumuzun anlattıkları üzerinden biraz bahsedelim.

“Kahkahaların, uçuk duygudurumlarının, şaşırtıcı heveslerin geri gelmesini bekleyip duruyordum ama arada bir şöyle bir görünüp kaybolmak dışında sanki yok olmuşlar, yerlerini öfkeye, çaresizliğe, kasvetli içe kapanmalara bırakmışlardı.”

Klinik Psikolog Kay Redfield Jamison

Eski adıyla Manik-Depresif, yeni adıyla Bipolar Bozukluk (İkiuçlu Bozukluk) olarak bilinen bu ruhsal hastalık, adından da anlaşıldığı üzere iki uç noktada gidip gelmelerden oluşuyor. Bu değişiklikler genellikle mani (aşırı yüksek ruh hali) ve depresyon (aşırı düşük ruh hali) arasında dalgalanıyor. Mani bazen “Aşırı yüksek ruh hali” tanımından dolayı iyi bir şeymiş gibi algılansa da, esasında içinde bir kontrolsüzlük ve yoğun duygulardan dolayı getirdiği zorluklar barındırıyor. Örneğin, kişinin hissedeceği yoğun duygu sevgi olabildiği gibi öfke de olabiliyor. Bunun kontrolünü sağlamaksa normale göre çok daha zor bir hal alıyor. Aynı zamanda enerjik olmanızı, daha az uykuya ihtiyaç duymanızı, hızlı düşünüp, hızlı algılamanızı sağlayabiliyor. Gelin görün ki bu enerjiyle aldığınız sorumluluklar, ardından girdiğiniz depresif ruh haline denk gelince sizin için tam bir işkence oluyor. Çünkü bu ruh halinde, o sorumlulukları alırken hissettiklerinizin tam zıttı duygular içerisinde kendinizi: Yorgun, enerjisiz, uykusuz, sürekli hüzünlü, çaresiz ve ilginizi kaybetmiş halde bulabiliyorsunuz.

“Kimi insanlar depresyonun ne demek olduğunu bildiklerini iddia ederler, çünkü başlarından bir boşanma olayı geçmiştir, işlerini kaybetmiş ya da birinden ayrılmışlardır. Oysa bu yaşantılar birtakım duyguları birlikte getirirler. Depresyon ise dümdüz, bomboş ve dayanılmazdır. Aynı zamanda çok sıkıcıdır. Depresyona girdiğinizde kimse sizin yanınızda bulunmaya tahammül edemez. Yanınızda olmak gerektiğini düşünürler, hatta bunun için çaba da gösterirler ama siz kendinizi bilirsiniz -onlar da bilir- inanılmaz ölçüde usandırıcı, yorucu olduğunuzu: Sinirli, paranoyak, mizah duygusundan uzak, cansız, sürekli kusur bulucu birisinizdir, ne kadar dil dökerlerse döksünler size güven aşılayamazlar. Korku içindesinizdir, başkalarını da korkutursunuz, “hiç kendinde değilsin ama yakında düzeleceksin”izdir ama bunun böyle olmadığını bilirsiniz.”

Hepimizin kendimizi depresif hissettiği zamanlar olsa da, depresyona sahip olan kişilerde bu duygu durumu süreklilik gösteriyor. İşlevselliği ve yaşam kalitesini aşırı derecede düşürebiliyor. Hele bir de bipolarsanız, bu iki durumu da yaşarken ortada çok büyük bir uçurum oluşuyor. Hem yapmak istediklerinizi hem de kendinizi tanımlamaya çalışırken içinde bulunduğunuz, büyük bir bulanıklık… “Hangi duygularım gerçek? Ben hangi benim? Aklına eseni yapan çılgın, kaotik, anarşik, deli kişi mi benim? Çekingen, içine kapanık, çaresiz, intihara eğilimli, karamsar, bitkin kişi mi benim?” diyor yazarımız, sürekli iki ruh hali arasında gidip gelmenin nasıl kendine yabancılaşmaya sebep olduğunu bize gösteren bu cümlede.

“Oysa birdenbire aklım bana düşman kesilmişti: Boş heveslerimle alay ediyor, bütün saçma sapan tasarılarımla dalga geçiyordu; artık hiçbir şeyi ilginç ya da eğlenceli ya da üstünde durmaya değer bulmuyordu. Dikkatini yoğunlaştırmaktan acizdi kafam, dönüp dolaşıp ölüm konusunu işliyordu: Ölecektim ya, herhangi bir şeyin ne önemi olabilirdi? Yaşam sonu belli olan kısa, anlamsız bir süreç olduğuna göre neden sürdürmeliydi hayatı?”

Altının çizilmesi gereken önemli noktalardan biri de, bipolar bozukluk. Depresyonun yanında mani atakları da içerdiğinden, hastalar bunu kontrol altına almak istemeyip, tedaviden kaçınabiliyorlar. Ancak bunun sonucunda intihara varacak kadar ağır bedeller ödemeleri gerekebiliyor. Bunun örneklerinden birini direkt olarak Kay Redfield Jamison’ın kendi hayatında görüyoruz. . “Lityumu düzenli almayı reddetmenin sonuçları benim için de çok acı oldu. Müthiş psikozlu bir mani krizinin ardından, kaçınılmaz olarak, uzun, kapkara, iç parçalayıcı, intihar eğilimli bir depresyon dönemine girdim. Bir buçuk yıldan fazla sürdü.” diyor, reddetme döneminin ardından yaşadıkları için. Ve ekliyor, “Bazı şeyleri anlamakta gereğinden fazla geciktimse de, sonunda anladım: Kaybolan yıllar, bozulan ilişkiler geri gelmiyor, insanın kendisine ve çevresine verdiği zarar her zaman telafi edilmiyor, yegane iki seçenek delilik ve ölüm olduğunda ilaçların zorunlu kıldığı denetimden kurtulmanın getirdiği özgürlük anlamsızlaşıyor.”

Bu verdiği bilgiler ışığında kitap sadece anılardan ibaret olmaktan çıkıp, bu hastalığa sahip olan bireyler veya onların yakınları için de bilgi alabilecekleri, nedenleri ve nasılları daha iyi anlayabilecekleri, tedavilere ve etkilerine dair bilgi edinebilecekleri bir kaynak halini alıyor.

“İnsan içine çıkamayacağımı hissederek odamın ışığını kapatıp içerde uyuduğum,  uyandığımda ise üstümde onun paltosunu, bilgisayarımın üstünde ise ‘Yakında iyileşeksin’ yazılı bir kağıt bulduğum çok olmuştur…”

Kim bilir belki bu kitap yazarımızın, kendisiyle aynı duyguları paylaşanlara bıraktığı bir “Yakında iyileşeceksin” notudur…

Bültenimize Katılın

Bu yazıyı beğendiniz mi? Aylık bültenimize bayılacaksınız.

Editör

Editör

Yorumlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir