yazı: Aleyna TavlıKendimize itiraf etmediğimiz her duyguyu farkında olmadan çevremize itiraf ederiz davranışlarımızla. Olaylar karşısında gösterdiğimiz tutumdan söylediğimiz en ufak bir söze kadar. Başkalarını eleştirmek kolay gibi görünür. İçimize dönmez dışarı çeviririz hep yüzümüzü. Oysaki gerçek kolaylık içimize dönmekte yatar. Konfor alanımıza olan bağımlılığımızla bir şeyleri değiştirmek yerine alıştığımız dışarı bakma eğilimini sergileyerek aslında hayatımızı …
yazı: Aleyna Tavlı
Kendimize itiraf etmediğimiz her duyguyu farkında olmadan çevremize itiraf ederiz davranışlarımızla. Olaylar karşısında gösterdiğimiz tutumdan söylediğimiz en ufak bir söze kadar. Başkalarını eleştirmek kolay gibi görünür. İçimize dönmez dışarı çeviririz hep yüzümüzü. Oysaki gerçek kolaylık içimize dönmekte yatar. Konfor alanımıza olan bağımlılığımızla bir şeyleri değiştirmek yerine alıştığımız dışarı bakma eğilimini sergileyerek aslında hayatımızı zorlaştırırız. Kendimize duyduğumuz merakın cevapları içimizdeyken biz sırf konfor alanından çıkmamak için dışarıya karşı bir merak geliştiririz. Kendimizi merkeze almaktan çok uzakta diğerlerinin hayatıyla ilgileniriz. Başkalarının hayatıyla ilgilenmek sorumluluk almayı gerektirmez çünkü.

Ama bizi olduğumuz yerden de bir adım ileri götürmez. Kendini bile isteye bu bataklığa saplayanlar bazı tekrar eden döngülerin içine sıkışır. Döngüleri kırmanın yolu kendine dürüst olmaktan geçer. İnsan, sıkıştığı döngüde çarkta dönen hamster gibi davranmak yerine insana özgü olan aklını kullansa döngüleri kıracakken zihni ona engeller yaratır. Zihnin oyunları korkularımızdan beslenir. Korkularımızla yüzleşmediğimiz sürece ise zihin oyun oynamaya devam eder. O hep konuşur. Onun sesinden kalbimizin sesini seçemeyiz.
Hangisi mantığımızın sesi sandığımız zihnimizin korkumuzdan beslenen oyunları? Hangisi kalbimizin sesi? Hangisi başkaları tarafından zihnimize sokulmuş ama bize hiç de ait olmayan düşünceler? Şimdi size iyiliği ve kötülüğü göreceli bir haberim var. Kendimizle yüzleşmedikçe bu soruların cevabını hiçbir zaman alamayacağız. Kendiyle yüzleşecek kadar güçlü olmayanlar döngülerinde pasif-agresif çatırdamalarla hayatlarına devam ederler. Neden mi pasif-agresif olarak? Çünkü istediklerini elde etmek için kendini tamamen ortaya koyacak kadar güçlü insanlar değillerdir.

Zayıftırlar ama yine de istediklerini elde etmek için kendileri gibi zayıf bir yolla paçalarını sıvarlar. Dolaylı anlatım ve davranış ile. Dolaylı anlatım ve davranış dostu pasif-agresifler döngüsünde dolanır durur. Tavrını değiştirmedikçe hayatı da değişmeyecektir. Ama o defalarca aynı çemberi turladığını fark etmeden hayatının değiştiğini düşünür veya belki de hiçbir şey düşünmez.
Hayatı alışılmış biçimde çemberini defalarca turlamak üzere kuruludur. Yeniye, değişime ve farklılıklara direnir. Kendine ördüğü duvarların arasındaki zihin hapishanesinde tutuklu olarak ömrünü sürdürür. Kendini zihninin kölesi yapmıştır. Kendisiyle yüzleşecek kadar güçlü olanlar ise istedikleri için kendini ortaya koymaktan çekinmez. Başarısızlık olarak nitelendirilen durumları kendine bir başarı hikayesi yaratmak için merdiven niteliğinde kullanır.

Hata yapma özgürlüğüne sahiptir. Kendini değişime açma özgürlüğüne sahiptir. Kendisi gibi olma özgürlüğüne sahiptir. Özgür olanlar yaşamın bütün hücrelerini içine solurken, zihninin tutsağı olanlar hayatın kıyısından köşesinden geçip gider. Kıyıda köşede var olur bile diyemiyorum bu durumda çünkü var olmak demek kendini ortaya koymaktır bir bakıma. Çıkar için başkası gibi olan, birilerini taklit eden, kendinin ne istediğinden ziyade çevrenin isteklerine göre yaşayan biri aslında yoktur. Var olmak fiziksel dünyada yer kaplamak demek olsaydı sanırım varoluşsal kaygılar da boş sözlerden başka bir şey olmazdı. Uzun lafın kısası ben ve hayatım diye bir ayrım yoktur. Herkesin hayatı kendinin bir yansımasıdır. Aynalarınıza iyi bakın…