Yazı: Aleyna TavlıNerede doğarsak doğalım ve nerede yaşıyorsak yaşayalım öğretilenleri benimseyen ve bir süre kılavuz edinen davranışlarımızın altında sorgulayan bir taraf var. Otomatiğe bağlamış gibi hareket ederken bir soru belirir akıllarımızda belki. Bazıları durur içine bakar, cevabını arar. Bazıları fütursuzca kendinden kaçar. Kendinden kaçanların davranışları da ikiye ayrılır burada: Sivrileşmek için yanıp tutuşmak, görünür olmaya …
Yazı: Aleyna Tavlı
Nerede doğarsak doğalım ve nerede yaşıyorsak yaşayalım öğretilenleri benimseyen ve bir süre kılavuz edinen davranışlarımızın altında sorgulayan bir taraf var. Otomatiğe bağlamış gibi hareket ederken bir soru belirir akıllarımızda belki. Bazıları durur içine bakar, cevabını arar.

Bazıları fütursuzca kendinden kaçar. Kendinden kaçanların davranışları da ikiye ayrılır burada: Sivrileşmek için yanıp tutuşmak, görünür olmaya çalışmak, varoluşsal kaygılarını üstünlük saymak; ait olduğu gruptan dışlanma korkusuyla meraklarının üzerini örtüp yola devam etmeye çalışmak. Bilinçaltının ilk huzursuzluğu da böylece başlatılmış olur. Bir yerlerde bir şeyler eksik hissedilir, mutluluklar yarımdır, hüzün sandıklarımız hırslarımızdır çünkü içine dönmeyen kalp işlevini yitirmeye yüz tutmuştur. Sahte duygusallıklar içinde kaybolmaya başlar ve içimizdeki eksik parçayı doldurmaya çalışırız belki ilişki, belki iş, belki arkadaşlık, belki maddiyat ile… Denediğimiz yol her ne ise bir türlü işe yaramaz ve günden güne her şey tadını daha da kaybetmeye başlar.

Boşluklarımıza dönüp bakmadıkça yüzeysel dünyamızda bağımlılıklar geliştiririz en ufağından en büyüğüne. Kendimize borcumuz olan atladığımız bir dürüst cevaptan dolayı kelebek etkisi hayatımıza nüfuz ederek bizi gittikçe yüzeyselleştirip köklerimizden koparır. Önce hayata ve kendimize olan güvenimizi alır bizden. Saldırganlaşır, huysuzlaşır; öfkeli, kıskanç ve mutsuz birine dönüşürüz. Kendinden kaçanların iki hayat ortağı olan kibir ve korku bütün bunları çok güzel harlar. Kibirden burnumuzun ucunu göremez, hatayı hep başkalarında ararız çünkü herkes kendi hikayesinin en masumudur. Korkudan ise dönüp içimize bakamayız çünkü biliriz içten içe yaptığımız hataları ve hatalarımızın sorumluluğunu alma cesaretini gösteremeyiz çünkü kibrimiz izin vermez. Kibir ve korkuyla el ele verip temiz bir yolu sürekli olarak kirleterek, düşe kalka yol almaya çalışırız yaralar da alarak.

Yolda düştükçe gözümüz döner yine kibirden ve güçlü olduğumuzu kanıtlamak isteriz el aleme. Bu el alem artık kimse… Neden elinde tutuyor bizim değerimizi? Bizim ona verdiğimiz güç ile üstelik. Her şeyle sırayla olmaya başladı ve şimdi sahnede başkaları için yaşamak var. Kendimize yalan söyleyerek başlattığımız çemberde gezinirken bir bakmışız elimizde kendimize dair hiçbir şey kalmamış. Kendimizden kaça kaça, başkaları için yaşaya yaşaya kendimizi unutmuş, gerçekten ne sevdiğimizi, gerçekte ne ile mutlu olduğumuzu bilmez olmuşuz. Kısacası biz artık yok olmuşuz var olmaya gelmişken. Bu bir yok olma hikayesi mi? Öyle olmasın. Kendimize dürüst olarak başladığımız yolda büyümenin ilk adımını atıp hatalarımızın sorumluluğunu alarak çemberi kırdık. Peki ya şimdi? Ne olacak diye korkma.. Korkularımız içimizdeki bütün ilkel duyguları uyandırıp bizi aynı çembere sokar.. Biz Sezen Aksu’nun da dediği gibi İçimizdeki Çocuğa Sarılalım O Bize İnsanı Anlatır…