yazı: Nilsu Kul Bugün 13 Ekim, bizlere çok güzel eserler bırakan büyük bir ismin ölüm yıl dönümü. Cahit Sıtkı Tarancı, tam 66 sene önce bugün Viyana’da hayata gözlerini yumdu. Geriye birçok şiir, kitap ve en önemlisi hafızalarımızda çok kıymetli bir isim bıraktı. Bugün; edebiyatımızın değerli ismi Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatını, edebi kişiliğini ve eserlerini inceleyeceğiz. …
yazı: Nilsu Kul

Bugün 13 Ekim, bizlere çok güzel eserler bırakan büyük bir ismin ölüm yıl dönümü. Cahit Sıtkı Tarancı, tam 66 sene önce bugün Viyana’da hayata gözlerini yumdu. Geriye birçok şiir, kitap ve en önemlisi hafızalarımızda çok kıymetli bir isim bıraktı. Bugün; edebiyatımızın değerli ismi Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatını, edebi kişiliğini ve eserlerini inceleyeceğiz. İyi okumalar dilerim.
Hayatı Hakkında
Türk Edebiyatı’nın baş tacı isimlerinden biri olan Cahit Sıtkı, 4 Ekim 1910 tarihinde Diyarbakır’da doğdu. Babası, Diyarbakır’da ticaret ve ziraat ile uğraşan Pirinçcizadeler ailesinden Bekir Sıtkı Bey; annesi, Arife Hanım’dır.
Okula Diyarbakır’da başladı, lise için önce Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi’ne gitti. 1931 yılında Galatasaray Lisesi’ne geçiş yaptı ve liseyi burada tamamladı. Hissettiği yalnızlık halinden dolayı Galatasaray Lisesi’ndeyken kendine hayali bir sevgili yaratıp ve onun ağzından kendi kendine mektuplar yazdı ve şu satıları belirtmiştir:

“Galatasaray Lisesi’nde idim. Arkadaşlarımın çoğu varlıklı, iyi giyinen, gösterişli çocuklardı. Ben giysem, onlar gibi kendime yakıştıramaz, pısırıklıktan kurtulamazdım. Çoğunun ceplerinde güzel, fettan kızlardan gelmiş mektuplar, resimler bulunur; övüne övüne bunları birbirlerine okuyup gösterirlerdi. Onların bu başarılarını gördükçe içim içimi yerdi. Geceleri yatakhanede pısır pısır, bu çeşitten kahramanlıklar anlatıldıkça benim gözüme uyku girmezdi…”
O yıllarda Fransızcayı çok iyi derecede öğrendi. Lise yıllarında şiir ve edebiyata ilgi göstermeye başlayan Cahit Sıtkı, Galatasaray Lisesi’nin ‘’Akademi’’ dergisinde şiir yazdı. Çok yakın dost olacağı Ziya Osman ile 1928-1929 yılında okulda tanıştı. Liseden mezun olunca, Mülkiye Mektebi’ne (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) gitti. Bir süre de Ankara Yüksek Ticaret Okulu’nda öğrenim gördü. Bu dönemde memuriyet sınavını kazandı ve Sümerbank’ta memur olarak çalıştı. O zamanlarda ise hayatına ışık tutacak önemli bir isimle, Peyami Safa’yla tanıştı.

1939’da Paris’e gitti fakat 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla bir süre sonra yurda geri döndü. Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığı’nda bir süre görev yaptı. Buradaki görevi sırasında tanıştığı Cavidan Tınaz ile 4 Temmuz 1951 tarihinde evlendi. 1953 yılında geçirdiği bir krizden sonra felç oldu ve konuşma yetisini kaybetti. Tedavi için götürüldüğü Viyana’da, 12 Ekim 1956’da yaşamını yitirdi. Vefat ettiğinde 46 yaşındaydı. Cenazesi Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi.
Edebiyatımızda ‘’Cahit Sıtkı’’
Lise yıllarında iyi derecede Fransızca öğrendiği için Fransız isimleri benimsedi. Bu isimler Baudelaire, Rimbaud ve Mallarme oldu. “Ömrümde Sükût” ismindeki ilk şiir kitabını yayınladığında ise Mülkiye Mektebi’ndeydi. İlk şiirlerinde hece ölçüsünün alışılmış kalıplarının dışına çıktı. Kendine ışık tutan isim Peyami Safa’ydı çünkü 1932 yılında Cumhuriyet’teki üç yazısını kamuoyuna o tanıttı. Paris’e gittiğinde ise Oktay Rıfat ile tanıştı. Ülkeye döndükten sonra askere gitti ve ‘’Haydi Abbas’’ şiirini askerde yazdı.
1946’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin düzenlediği şiir yarışmasında “Otuz Beş Yaş” şiiriyle birincilik kazanınca birden ünlü oldu. Peyami Safa, Cahit Sıtkı yarışmayı kazandığı zaman şunu söyledi: ‘’Bu müsabakayı Cahit Sıtkı’nın kazanması kadar beni hiçbir şey memnun edemez…’’ Otuz Beş Yaş’ın en bilinen kesiti şu şekildedir;
‘’Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider…’’

Şiirlerinde garip akımından etkilenerek serbest şiiri denedi. “Yalnızlık” ve “ölüm” temaları ağır bastı. Hiçbir akıma bağlanamayan, duygulu, içten, kendine özgü bir şiir geliştirdi. Ziya Osman’la mektuplaşmaları Cahit Sıtkı’nın ölümüne kadar sürdü. Ölümünden sonra yazdığı elli yedi mektup ‘’Ziya’ya Mektuplar’’ kitabında toplandı. Ziya Osman’a söylediği şu söz onun hakkındaki çıkarımlara varmamızı sağlayabilir:
‘’Yaşamakla ölmek arasında ter döken bir adam olduğumu yakından bilirsin.’’ (Ziya’ya yazdığı mektuplarından, Paris, 1939)
EDEBİYATIMIZDA PAHA BİÇİLEMEZLER ‘’ ESERLERİ’’

Şiir
- Ömrümde Sükût (1933, 1968)
- Otuz Beş Yaş (1946, 1982)
- Düşten Güzel (1952, 1969)
- Sonrası (Ölümünden sonra 1957, 1962)
Mektup
- Ziya’ya Mektuplar (Ölümünden sonra 1957)
Hikaye
- Cahit Sıtkı’nın Hikâyeciliği ve Hikâyeleri (Ölümünden sonra Selahattin Ömerli derledi, 1976)
- Bütün Şiirleri (Asım Bezirci derledi, 1983)
Son olarak şu satırları söylemek isterim ki, bu dünyadan bir Cahit Sıtkı geçti ve arkasından çok güzel şaheserler bıraktı. Şiirlerinde birçok insanın hislerine tercüman oldu. Hayata veda etti ancak şiirleri ve şiirlerin içlerinde bizlere bıraktığı anlamlar hala devam ediyor. Kendisine minnettarız. Cahit Sıtkı Tarancı’yı ölüm yıl dönümünde Kültür & Sanat Duvarı ailesi olarak rahmetle anıyoruz. ‘’Ölümden Sonra’’ şiirinin kesitleriyle yazımı tamamlamak istiyorum;
‘’Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak…
Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bize arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.’’
Cahit Sıtkı Tarancı