Join the Club

Get the best of Editoria delivered to your inbox weekly

İnançsız Bir Dünya: Stalker

yazı: Kerem Ateş KonuFilm bir meteor ya da başka bir sebepten dolayı oluşan Bölgede geçer. Burası fizik yasalarına aykırı tuzaklarla ve tehlikelerle doludur ama insanlar yine de buraya ölümü göze alarak girerler çünkü bölgenin içinde insanın en derin arzusunu gerçekleştirdiği rivayet edilen bir oda vardır. Stalker, yani İz Sürücü bu odayı duyup girmek isteyen insanları …

yazı: Kerem Ateş

Konu

Film bir meteor ya da başka bir sebepten dolayı oluşan Bölgede geçer. Burası fizik yasalarına aykırı tuzaklarla ve tehlikelerle doludur ama insanlar yine de buraya ölümü göze alarak girerler çünkü bölgenin içinde insanın en derin arzusunu gerçekleştirdiği rivayet edilen bir oda vardır. Stalker, yani İz Sürücü bu odayı duyup girmek isteyen insanları Bölgeye sokup oraya götüren kişidir.

İz Sürücüler Bölgenin nasıl işlediğini bilmektedir ve orada yollarını diğer insanların aksine bulup Bölgede ölmeden yolculuk yapabilmektedirler. Yazar ve Profesör lakaplı iki kişi farklı sebeplerden dolayı odaya varmak istemektedir. Yazar takıldığı ilhamsızlık sorununu çözmek isterken Profesör ise bölgenin sırrını çözerek Nobel ödülü almak istemektedir. İz Sürücü onları odaya götürmeyi kabul eder ve böylelikle olaylı geçecek yolculukları başlar.

Bölge, İz Sürücü ve İnanç

Film İz Sürücünün yatağından kalkması sahnesiyle başlar. İzlediğimiz görüntü sararmıştır, dünya renksiz ve tatsız görünür. Kızını ve eşini uyandırmamaya çalışarak yataktan kalkar ve hazırlanır ama eşi uyanır. Eşi yine Bölgeye gideceğini bildiğini söyler ve sebebini anlamadığını, neden böyle yaptığını sorar. İz Sürücü soruları umurunda değilmiş gibi geçiştirir ve yerde ağlayan eşini bırakarak gider. Burada İz Sürücüde bir terslik olduğunu fark ederiz. Eşinin o kadar üzülmesine rağmen ve eşinin dediğine göre oraya gitmeyi bırakacağına söz vermesine rağmen yine oraya gitmeye kararlıdır. Sanki Bölgeye her şeyden çok değer veriyor gibidir. Bir bakıma oraya bağımlı olmuştur. Önce Yazar ile buluşur. Yazar dünyanın inançsızlığı hakkında bir monolog yapıyordur karşısındaki kadına o sırada. Eskiden dünyanın daha eğlenceli olduğunu, şimdi herkesin tanrısız olduğunu söyler. Bu aslında filmin ana temasıdır. İnançsız bir dünyada yaşamak mümkün müdür? Yazar ve İz Sürücü bara gidip Profesörle buluşur, sonra da arabaya atlayıp bölgeye yola çıkarlar.

Askerler tarafından silah ateşi altında tehlikeli yollardan geçip bir şekilde bölgeye girerler. Üç kişi de ölümü göze alacak kadar umutsuzlardır, bir kere bile birinden geri dönelim lafı çıkmaz. Ne gariptir ki hayatları için endişelenmezler bile. İlhamsızlık ve Nobel ödülü gerçekten ölüme değer mi? diye sorarız kendimize. Film bölgeye girdikleri anda renkli hale gelir. Dünyanın üstündeki o sarı filtre kalkmıştır, çünkü artık her şey anlamlanmıştır ve yapılacak şey bellidir o an hayatlarında. İz Sürücü burada neşelenir ve konuşkan olur. Hatta “Eve geldik” der. Odaya doğru yola çıkarlar.

İz Sürücü Bölgeye adeta canlıymışçasına bakar. İlahi bir yerdir onun için burası. Bölge aslında Cennet Krallığıdır ve oda da tanrının varlığını simgeleyen mucizedir. Yazar sürekli olarak Profesörü Nobel ödülü kazanmak gibi sığ bir hedefi olduğundan, İz Sürücüyü kör inancından küçümser. Profesörün ise aslında bu oda ile ilgili olan planları bambaşkadır. Yazar ve Profesör tanrısı ve inancı olmayan bir dünyanın ürünleridirler. Gözleriyle görebildikleri ve akıllarıyla düşünebildikleri dışındaki şeyler anlamsızdır onlar için. İz Sürücü tam aksine saf inanca sahiptir.

Odaya girip isteklerini dile getirdikten sonra giden insanları bir daha görmemesine rağmen odanın istekleri yerine getirdiğine bütün kalbiyle inanır. Hatta eşi beni de götür dediğinde onu götürmeyi sebepsizce reddeder. Bu reddin sebebi odanın gerçekten işe yarayıp yaramadığını eşi vasıtasıyla gözleriyle görebilecek olması olabilir. O Bölgenin kutsallığına ve odanın mucizesine inanmak ister. Hayatının daha renkli hale gelmesi için Bölgeye ve inanca sahip olan insanlara ihtiyacı vardır çünkü bu ikisi olmadan hayatı renksiz ve tatsızdır. Yazar bir inanan değildir. İz Sürücüyü aptal ve acınası bulur. Profesör Yazardan farklı görünse de aynıdır. İdealist insanlardır ikisi de. İdealleri paramparça olmuş ve hiçbir hedefleri kalmamış umutsuz insanlardır. Ama yine de İz Sürücü gibi bir şeye körü körüne inanmayı reddederler.

Yazar ve profesör bir yanda, İz Sürücü bir yandadır o zaman. Hiçbir zaman orta noktada buluşamayacak olan iki farklı dünyanın insanlarıdırlar. İz Sürücü onun için yüce ve ilahi olan şeye kimsenin inanmadığından hayıflanır. Yazar ve Profesör için hayatta yüce bir anlam yoktur oysaki. Böylece asıl sorulması gereken soruyu görmek kolaylaşır. İnanç olmayan bir dünya mümkün müdür, değil midir?

“İnsan daha yeni doğduğunda zayıf ve değişkendir, öldüğündeyse sert ve duyarsızdır. Ağaç daha fidanken hassas ve esnektir, kuru ve sert olduğunda ise ölür. Katılık ve sertlik ölümün yoldaşlarıdır aslında. Esneklik ve zayıflık ise tazeliğin göstergesidir. Ve katılaşan bir şey hiçbir zaman kazanan olamayacaktır”

Bültenimize Katılın

Bu yazıyı beğendiniz mi? Aylık bültenimize bayılacaksınız.

Sanat Duvarı

Sanat Duvarı

Yorumlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir