Röportaj: Ümmü Gülsüm DuralFotoğraflar: Eylül Giriftinoğlu Artcrowdistanbul'un kurucusu, küratör Şanel Şan Sevinç ile sanat anlayışı ve hayat tecrübeleri üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Bizlere Barın Han'da sergilenmekte olan Yarının Hayaletleri sergisini gezdiren Şanel Hanım'a misafirperverliği ve hoş sohbeti için teşekkürlerimizi sunuyoruz... Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Sanat Yönetimi mezunusunuz. Sanat Yönetimi okumaya nasıl …
- Röportaj: Ümmü Gülsüm Dural
- Fotoğraflar: Eylül Giriftinoğlu
Artcrowdistanbul’un kurucusu, küratör Şanel Şan Sevinç ile sanat anlayışı ve hayat tecrübeleri üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Bizlere Barın Han’da sergilenmekte olan Yarının Hayaletleri sergisini gezdiren Şanel Hanım’a misafirperverliği ve hoş sohbeti için teşekkürlerimizi sunuyoruz…
Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Sanat Yönetimi mezunusunuz. Sanat Yönetimi okumaya nasıl karar verdiniz? Sanata hep ilginiz var mıydı?
Sanatla ilişkim varoluşsal diyebilirim. Klasik olacak belki ama çocukluğumdan beri resim yapıyorum, resim yarışmalarında aldığım ulusal ve uluslararası dereceler var. Bir yandan da okul hayatında da başarılı bir eşit-ağırlık öğrencisiydim. En son üniversite sınavına girip, seçim kağıdını elime aldığımda, tercih yapamadım, sanat fakültesi okumak istediğime karar verdim. Ve bir yıl boyunca güzel sanatlar yetenek sınavlarına hazırlandım. Hem yazmayı, hem resmetmeyi, hem insan ilişkileri yönetimini hem de hayal etmeyi seven biri olarak Sanat Yönetimi bölümü hem karakterime hem de becerilerime çok uygun bir bölüm seçimi oldu.
Kurucusu olduğunuz Artcrowdistanbul’u, “Yaşadığı çağı yansıtan ve geleceğe dair fikirler sunan disiplinlerarası sanatçılara açık online bir sanat ve tasarım galerisi” olarak tanımlıyorsunuz. Artcrowistanbul fikri nasıl ortaya çıktı?
Artcrowdistanbul mekana, bölgeye, ülkeye bağlı kalmadan, sınırsız bir şekilde sanatın sadece merkezde değil, tüm periferiler için de ulaşılabilir hale getiren demokratik bir ortam sunmak amacıyla 2018 tarihinde (yani, yaşadığımız pandemi sürecinden çok önce) temelleri atılmış bir galeridir.

Sadece sanat eseri sergileyip satmak amacı güden değil, gerçek kurguda “sergiler” düzenleyen, danışma kurulu olan, çevrimiçi ve prestijli sergiler düzenleyen bir galeri olmamız bizi diğer oluşumlardan farklı kılıyor. Web sitemizin kullanımı çok pratik oldukça yalın bir tasarıma sahip bu halimizle Fiziki ve metaverse dünya arasında “dijital” bir köprüyüz aslında.
Düzenlediğimiz sergilerin hepsinin Geçmiş Sergiler bölümünde izlenebilir olması da, kültürel belleğe bir katkı sağlamak amacı güdüyor.
Ayrıca kişisel olarak da benimsediğim Türk sanatını dünyaya duyurmak hedefine hizmet etmek üzere sınırları aşan bir mecra yaratmak fikri de ateşleyici güçlerden biriydi. Galerimiz yabancı ortak destekleri ile de yakın zamanda yurtdışında projeler düzenleyeceğiz.
Artcrowdistanbul’da düzenlenmiş olduğunuz sergilerin içeriği ve tasarımlarında nasıl bir profil oluşturma amacı güdüyorsunuz?
Sergilerimizi danışma kurulu üyelerimiz ve destekçilerimizle birlikte yaptığımız paylaşımlar sonucunda belirliyoruz. Hiçbir seçim tekel ürünü değil, bunun altını çizmek istiyorum. Ben kişi olarak karar verici değilim.

Anlatacak derdi olan, soruları olan sorgulayan, kendi kendini aşmayı hedefleyen, kendi tarzını yaratabilmiş, uluslararası düzeyde üretimleri olan, sanatı ve kişiliğiyle bütünleşmiş sanatçılarla çalıştığımız zaman yaratmak istediğimiz profilde beraberinde geliyor. Tam olarak “şunu” yaratmak istiyorum diyemem, sanat öyle hap bir şey değil benim için, benim de sürecim… Zaman içinde seçimler, profilleri, profiller seçimleri doğuracaktır.
Ülke olarak sanata olan ilgimiz diğer ülkelerle kıyaslandığında iç açıcı değil. Sanatın ülkemize entegrasyon sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?
Entegrasyon ve algı sorunu var evet. Sanat eğitimi bu entegrasyonda çok önemli bir yer tutuyor. Eğitim sistemimizin durumu malum ancak, internet ile birlikte sınırları erimiş bir dünyada sanatın önemi, sanata olan ilginin yükselmemesi söz konusu değil. İyi olanın, güzel ve estetik olanın peşine düşmüş bir nesil geliyor. Dünyayı bilip tanıdıkları için de hayli cesurlar. Aynı senin Kültür Sanat Duvarı’nı kurman gibi. Bu tavıra sahip bir neslin sanata ve sanatçılara entegre olmamaları imkansız.

Beral Madra, “Küratörlüğün sanatçının sorumluluğunu üstlenme gibi sorumlu ve özverili amacının yanında kendisi için de bir amacı olmalıdır: Mesleğini en az sanatçı kadar bağımsız ve sürdürülebilir bir biçimde icra etmelidir” diyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Bağımsız ve sürdürebilir olunmaz ise küratörlük mesleği zedelenir mi?
Kesinlikle katılıyorum hocamıza. Sanat sınır tanırsa, düşünmezse, eleştirmezse, soru sordurtmazsa bence hiçbir şey ifade etmez. Sadece dekoratif olur, alınır satılır. Belli bir kalıp içinde, belli otoritlerce yönetilen bir kurumda çalışan bir küratör zamanla aynı döngüde sergiler üretmeye başlar. Popüler konularda, derin tartışmalar yaratmayan, akılda kalmayan sergiler tekrar eden düzende açılır-kapanır. Bağımsız, bağımsız olduğu kadar sürdürülebilir bir sistemi yaratmış küratörler sanat dünyası için motive edici, ittirici ve destekleyici kişiler olarak sanat tarihinde iz bırakır.

“Yarının Hayaletleri” adlı serginiz 27 Mayıs tarihine kadar online olarak Artcrowdistanbul’da ve Barın Han’da sergilenmeye devam ediyor. “Yarının Hayaletleri” sergisinin ana fikri nedir? Nasıl ortaya çıktı?
Bu sergi uzun zamandır üzerine çalıştığım bir sergi. İnsan ve Zaman konusu gençlik yıllarımdan beri aklımı kurcalayan kavramlardır. Dünyada hesabı bitmeyen ruhların sıkışıp hayalete dönüşmesi fikri de çocukluğumdan beri ilgimi çeker. Gerçek olabilir mi? Diye sık sık düşünürüm.
Peki, geçmiş – bugün -gelecek eksenlerine bölünmüş bir zaman dizilimden bahsetmek mümkün müdür? İnsan büyüdükçe, değiştikçe, aynı kalan mekanların, kişi için anlamları değişir mi, ya da neden değişir. Yaşadığımız şehir, bölge, ülke zaman algımızı nasıl etkiler? Zihinsel kaymalar yaşayan insanlar, zaman kavramını yitirdikleri zamanın anın hayaletleri mi olurlar? Gibi sorularla birlikte, toplumsal hafızamızı da karıştırdığımız bir sergi oldu Yarının Hayaletleri.

Sergi Barın Han’da da ziyaret edilebiliyor. Barın Han’ı seçmenizin özel bir nedeni var mı? Neden Barın Han?
Sergiyi öncelikle Tarihi Yarımada’da, Çemberlitaş gibi, katman katman zamanla örülü bir bölgede yapmak arzusu ile yola çıktım. Sonrasında bu bölgede hangi bina en uygun olur diye düşünürken, Prof. Emin Barın’ın yaratıcılıkla örülmüş hayatının izlerinin saklandığı, odasının her an çalışmaya gelecekmişçesine korunduğu Barın Han’da olmak zorunda diye düşünerek kapılarını çaldım.
Türkiye’de son yıllarda sergilere ilgi oldukça arttı. Sosyal medya, sergilerin duyulmasında oldukça etkili oluyor. Sergilere talebin artması ile sergi demografisinde nasıl değişiklikler oldu?
Sosyal medya bilgiye ulaşma noktasında demokratikleştirici, pratik, hızlı olması ile avantaj sağlıyor bu kesin. Kişisel markaların doğuşuna, kaliteli içerik üreten hesaplara, sanatçı atölyelerine izleyicilik edebiliyoruz. Ama öte yandan sadece “görüntü” yaratan, görünmeyi hedefleyen kitle yüzünden, çöp bilgi yağmuruna da maruz kalıyoruz. Sanat dünyasına ise sadece görüntülerine eşlik edecek “obje” gözüyle bakıyor bu kitle. Sadece oradaydım demek için sanat fuarlarına, sergilere koşuyorlar. İçeriğe, mesaja, deneyime bakmadan salt X kişisinde de var diyerek eser alımı yapıyorlar, konuya moda gibi yaklaşılıyor. Bu durumda sanatçılar açısından yanlış bir piyasa oluşmuyor değil. Gerçek sanat alıcısı ve takipçisi kendi filtrelerini sıkılaştırma yoluna giderek kendisini koruyor.

Son olarak Kültür Sanat Duvarı okuyucularına demek istediğiniz bir şey var mı?
Her zaman iç doğrunuzu dinleyin ve ilham vermeye devam edin. Çok teşekkür ederim.