Haber: Beyza DoğanGustav Klimt HakkındaGustav Klimt 1862 Baumgarten, Avusturya doğumludur. Sanata olan ilgisi altın gravürcüsü babasından dolayı küçük yaşlarda ortaya çıkmıştır. Avusturyalı olan ressamımız Viyana Güzel Sanatlar Akademisin’nde resim, fresk ve mozaik eğitimi gördü. Bu durum eserlerine fazlaca yansıdı. Tabloları ve klasik motifleriyle ön plana çıksa da duvar resimleri, eskizleri ve portreleriyle de dikkat çekmiştir. Genç …
Haber: Beyza Doğan
Gustav Klimt Hakkında
Gustav Klimt 1862 Baumgarten, Avusturya doğumludur. Sanata olan ilgisi altın gravürcüsü babasından dolayı küçük yaşlarda ortaya çıkmıştır. Avusturyalı olan ressamımız Viyana Güzel Sanatlar Akademisin’nde resim, fresk ve mozaik eğitimi gördü. Bu durum eserlerine fazlaca yansıdı. Tabloları ve klasik motifleriyle ön plana çıksa da duvar resimleri, eskizleri ve portreleriyle de dikkat çekmiştir. Genç yaşlarında Sembolizm ve Art Nouveau akımlarından etkilenmiştir. Klimt’in yapıtlarının öteki kolu olan manzara resimlerinde de gelişme görülüyordu. Tablolarının dörtte birini oluşturan manzara eserlerinde kullanmış olduğu metotlar birbirinden farklılık gösteriyordu. İlk dönem manzara resimlerini gerçekçi bir renk uyumu ile oldukça detaylı oluşturmuştu. Sonraki eserlerinde ise mozaik şeklindeki çalışmaları dikkat çekiyordu. Manzara resimlerinde genel olarak ufuk ve gökyüzü neredeyse tümüyle kaybolmuş ve insana hiç yer verilmemişti.
İlerleyen sanat yaşamında Viyana’da bir grup sanatçı ile birlikte Viyana Sezession Grubu’nu kurmuşlardır ve diğer sanatçıların oy birliğiyle ilk başkanlığını da yapmıştır. Lakin sekiz yıllık faaliyetlerinden sonra grup anlaşmazlıklar dolayısıyla kapanmıştır.

1894’te Viyana Üniversite’sinin Büyük Salonu için Felsefe, Tıp ve Hukuk konularında tavan süslemesi yapmakla görevlendirildi. Uzun süre tamamlanamayan bu üç eser önce konuları ve malzemeleri nedeniyle eleştirildi ve ”pornografik” dendi. Sanatçı sembolist bir üslupla geleneksel alegoriyi açıkça cinsellikle harmanlamıştı. Halkın tepkisi ağır olunca eserler Büyük Salon’un tavanında yer almadı. Yaşananlarla birlikte Klimt kamudan iş almayı bıraktı.
Sanatçının ’Altın Dönemi’ çevreden gelen olumlu tepkiler aldığı ve finansal olarak yükseldiği bir aşamadır. Klimt’in bu döneminde en popüler olarak kabul edilen Adele Bloch-Bauer Portresi I (1907) ve Öpücük (1907-8) eserlerinde altın tekniğini kullanmıştı.
Sade hayatı dışarıya kapalıydı. Ailesine ve sanatı dışında çok az şeye önem veriyordu. Aşk ve cinsel hayatı oldukça hareketli olmasına karşın bunu dışarıya ve insanların önüne yansıtmamaya özen göstermişti. Klimt hayat görüşü, vizyonu ve yöntemleri hakkında çok az şey yazdı. Nadir olarak yazdığı yazılardan birinde, kendisi hakkında paylaşım ve eser yapmamasıyla ilgili ”Hiç otoportre yapmadım. Bir resimin konusu olarak kendimle, diğer inanlarla ilgilendiğimden daha az ilgileniyorum, her şeyden önce… benim hakkımda özel bir şey yok. Ben günden güne sabahtan akşama resim yapan bir ressamım… Hakkımda bir bir şeyler öğrenmek isteyen…resimlerime dikkatli baksın.” demiştir.
1918’de Viyana’da dünya çapında bir grip salgını vardı ve Klimt de bu salgın nedeniyle inme ve zatürre geçirerek hayata ve sanat yaşamına gözlerini yumdu.
Öpücük Hakkında
20. yüzyıl, Dünya’yı kapsayan bir modernleşme hareketinin güçlü bir şekilde etki gösterdiği bir çağ. Her türlü alanda yeni akım ve tartışmaların ortaya çıktığı, gündemin hemen popülerleşmesinin ve insanların ilgisinin çokça olduğu bir çağdır. Bu çağda Viyana’da sanat alanında yapılan eserler ise sanat tarihinde önemli bir yer kaplamaktadır. Gustav Klimt bu dönem içerisinde gelişim göstermiş bir sanatçı olmasına karşın onun sanatı, kendi döneminden sonra tarihe damga vurmuştur.
The Kiss yani Öpücük adlı tablosu hakkında birçok yazı yazılmış ve insanlar, koleksiyoncular tarafından oldukça ilgi gören bir tablodur. Tablo hakkında farklı farklı yorumlamalar mevcuttur. Ben de kendi açımdan geniş çaplı bir şekilde sizler için ele alacağım tabloyu.

Daha önce bahsettiğim Gustav Klimt’in Altın Dönemi’nde ortaya çıkardığı bir eserdir, Öpücük. Resmen biçimsel formu Art Nouveau ile birlikte Arts and Crafts akımlarından besleniyor. 180x180cm boyutundaki eser Viyana`daki Beldevere Sarayı’nda sergileniyor.
Sadece bir kompozisyona sahip olan eserin çoğunluğunu birbirine sarılmış bir çift kaplıyor. Sarı tonları tablonun geneline hakim olduğu gibi çiftin de üzerine örtmüş durumdadır. Sarılma pozu içindeki erkek ve kadın poz kapsamında adeta tek bir vücuda dönüşmüştür. Üzerlerinde ise sarı renkli battaniye bulunur ve bütünlüklerini hepten vurgular. Çiftin sarılması esasında kucaklaşma olarak değil, duygusal açıdan birleşme hali içindedir. Kadının elbisesi ve saçları çiçeklerle bezeli iken adamın elbisesi daha geometrik formlarla dolu resmedilmiştir. Kızıl saçlı kadının yüz ifadesi bize dönüktür ve aldığı öpücük ile birlikte huzur içerisindedir. Adamın ise yüzü dönük değildir lakin kadının yanağını arzulu bir şekilde öperken saçlarında yeşil yapraklar bulunur. Vücudundan aşağı sarmaşıklar sarkarken resmedilmiştir. Resim, içerisinde altın kaplamayı da barındırır.

Biçimsel tasvirleri yorumlamaya gelecek olursak tablonun içerisinde zıtlıkları barındırdığını söylemek mümkün. Bu kanıta ise şuradan varabiliriz; çiçekler ve renkli bir tasvir kadının daha duygusal ve feminen bir yapıda olduğunun; adamın ise daha geometrik şekiller barındırması ve sarı dışında siyah-beyaz-gri renklerinin mantıksal bir maskülenlik ve sadelik barındırdığını söylemek mümkün. Kadının vücudundan toprağa doğru akan çiçekler ve yeşil zemin uyum içerisindedir ve toprakla uyumundan kadını adeta yaşamın kaynağı gibi tasvir edildiğini de söyleyebiliriz. Biçimsel olarak uyumsuz olan bu tasvirlerin bir arada ne kadar huzurlu olduğunu sanatçı tablosunda çok güzel betimlemiş. İkili davranış biçiminin sevgi ile gerçek bütünleşmeye engel olduğunu, bu ikilileşmenin ortadan kalkınca sevginin iki bedeni ve iki ruhu nasıl bir beden ve bir ruh yapabileceğini görebiliriz. Tabii bu yorumlama benim fikrimi barındırsa da bu tarz varsayımların olduğunu da söyleyebilirim.
Hatta kimi sanat tarihçileri Öpücük tablosunun bir oto-portre olduğu tezini ortaya atıyor. Bu tezin doğru olduğunu varsayarsak resimdeki adam Klimt, kadın ise Klimt’in hayat partneri Emilie Flöge demek oluyor. Emilie hakkında detaylı bilgilere sahip olmasak da Klimt açısından bakarsak; sade yaşam şeklini kapalı tutuşu ve hayatını dışarıya vurmaya karşı ketumluğundan dolayı bu tasvire bazı noktalardan uyduğunu söyleyebiliriz.
Okuduğunuz için teşekkürler!