yazı: Melisa Güller Sinema ve televizyon dünyası, ‘geleneksel olarak güzel’ kabul edilen birçok karakterle dolu; asıl mesleği modellik olup, oyunculuğa atılanlar (ki aralarında gerçekten oyunculukta yetenekli olanlar da var), hepsi birbirine benzeyen başroller… Peki bu böyle olmak zorunda mı? Ekrandaki herkes çok güzel olmak zorunda mı?Geleneksel olarak güzel olmayı açmamız gerekiyor tabii bu noktada. Toplumun …
yazı: Melisa Güller
Sinema ve televizyon dünyası, ‘geleneksel olarak güzel’ kabul edilen birçok karakterle dolu; asıl mesleği modellik olup, oyunculuğa atılanlar (ki aralarında gerçekten oyunculukta yetenekli olanlar da var), hepsi birbirine benzeyen başroller… Peki bu böyle olmak zorunda mı? Ekrandaki herkes çok güzel olmak zorunda mı?

Geleneksel olarak güzel olmayı açmamız gerekiyor tabii bu noktada. Toplumun kabul ettiği güzellik normlarına uygun olan, çoğunluğun çekici kabul ettiği fiziksel özelliklere sahip olan insanlar, ‘geleneksel olarak güzel’ kabul ediliyor. Bu özellikler, elbette 7 milyar insana tek tek bir insanda fiziksel olarak neyi çekici bulup neyi bulmadığı sorularak belirlenmiyor; bu mümkün olmadığı için. İnsanların bireysel olarak neyi “güzel” kabul ettiği de, kendi hür iradeleriyle oluşan fikirleri doğrultusunda olmuyor çoğunlukla zaten. Medya, reklamlar, cinsiyet rolleri insanların neyi güzel bulması neyi bulmaması gerektiği konusunda büyük ölçüde etkili oluyor. “Güzellik algısı” dediğimiz şey de, zamandan zamana değişen bir şey aslında; çünkü toplum sürekli değişiyor, dolayısıyla güzellik algıları da aynı kalmıyor.

Güzellik nedir? Bir şeye ya da kişiye ‘güzel’ diyebiliyoruz ama neden diyoruz bunu biliyor muyuz?
Güzellik standartlarına bakıldığında, tarih boyunca değiştiğini görürüz. Antik Yunan’da, şimdi ‘martı kaş’ olarak adlandırılan kaş stili, çekici kabul ediliyordu. 18.yüzyıl Fransa’sında, bir kadının gıdasının olması, oval dolu bir yüze sahip olması ‘güzel’di; 2023 yılında insanlar yanaklarından et aldırıyorlar. Tabii tarih boyunca aynı kalan bazı güzellik standartları da var; tarih boyunca aynı kalan cinsiyet rollerine doğru orantılı olarak.
Elbette tüm bunlardan bahsetmemin sebebi, toplumun güzellik standartlarına uymak adına estetik operasyonları geçiren insanları, bilhassa kadınları yargılamak değil. Toplumun kadınları uymak zorunda bıraktığı güzellik standartlarına, sürekli gözler önünde bulunan ve yargılanan kadın oyuncuların uyması, uymak istemesi oldukça doğal. Kaldı ki, kendi istedikleri için, estetik operasyonu geçiren birçok insan da var ve elbette ki bir insanın kendi vücudu üzerinde söz sahibi olması ve kendi istediğini yapması çok doğal ve desteklenmesi gereken bir şey. Toplumun sürekli kadınları ‘güzel’ kabul ettikleri şeye uymaları adına zorlaması, bu standartlara uyunca da ‘estetikli’ olduğu için yargılaması, dünyanın en sinirbozucu şeylerinden biri. Bu yazımda bahsetmek istediğim şey, bireysel kararlar doğrultusunda görüntüsünü değiştiren insanlar değil, film dünyasının herkesi güzel olmaya zorlaması.

Günümüz güzellik standartları doğrultusunda kadın ve erkek vücudunun ne kadar kusursuzlaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz. Ekrandaki herkesin six pack’i var. Herkes hokka burunlu. Herkesin cildi parlıyor. Gerçek hayatta bunu görmek mümkün değil elbette. Peki gerçek hikayelerden uyarlanıldığı söylenen televizyon ve sinema hikayelerine dahi bakıldığında neden bu kusurluluğu göremiyoruz? Gerçekten başrol oyuncusu ortalamanın altında bir boya ve üstünde bir kiloya sahip olsa hikaye daha az önemli mi hale gelir? Ya da daha az insan mi izler? Ben, kişisel olarak, daha gerçekçi karakterlerin olmasını, bu gerçekçilik hem ruhani hem fiziksel özellikleri bakımından olsun, tercih ederim.
2023’te ve önümüzdeki yıllarda daha çeşitlilikli karakterler ve bu karakterleri canlandıracak çeşitli oyuncular görmeyi umuyorum.