Join the Club

Get the best of Editoria delivered to your inbox weekly

Haluk Erkmen: Dünyayı değiştiremesem bile, bir şeyleri değiştirebilecek gücüm olduğuna inanıyorum.

Röportaj: Eylül Giriftinoğlu, Nilsu Kul, Damla MengücekModeratör: Eylül Giriftinoğlu Puck Global'in kurucusu, ünlü reklamcı Haluk Erkmen ile Puck'ın oldukça renkli, keyifli ajansında reklamcılığa ve hayata dair kıymetli bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine bu kıymetli sohbetimiz ve misafirperverliği için teşekkürlerimizi iletiyoruz. MSÜ Grafik Tasarım mezunusunuz. Üniversite yıllarında ilk geçim kaynağınızın masal kitaplarını resimlemek olduğunu belirtmişsiniz. Buradan reklamcılığa …

Röportaj: Eylül Giriftinoğlu, Nilsu Kul, Damla Mengücek

Moderatör: Eylül Giriftinoğlu

Puck Global’in kurucusu, ünlü reklamcı Haluk Erkmen ile Puck’ın oldukça renkli, keyifli ajansında reklamcılığa ve hayata dair kıymetli bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine bu kıymetli sohbetimiz ve misafirperverliği için teşekkürlerimizi iletiyoruz.

MSÜ Grafik Tasarım mezunusunuz. Üniversite yıllarında ilk geçim kaynağınızın masal kitaplarını resimlemek olduğunu belirtmişsiniz. Buradan reklamcılığa olan yolculuk nasıl gelişti? Başından beri hedeflerinizin arasında reklamcı olmak var mıydı?

Benim babam annem hepsi reklamcı. Babam reklamcılık yapıyordu kreatif direktördü ve bana ‘sakın reklamcı olma çöpe çalışıyoruz’ diyordu. Hatta ‘biz çöpe çalışıyoruz’ diyerek reklam yaptım. Bizim üniversitede hiçbir insan reklamcı ol demedi. Bülent Erkmen’in öğrencisiyim ben. Biz tasarımcı yetiştiriyoruz reklamcı değil diyordu.

Reklamcı oldum istemeyerek. Hayat sana bir şeyler sunuyor sürekli. O da aslında senin kaderin gibi. O su akıyor, o suya kendini bırakman gerekiyor. Bruce Lee felsefesi gibi ‘be water my friend.’

Üniversitede hikâye şöyle başladı, Üniversite üçüncü sınıftaydım, babama biraz para kazanalım, dedim. Bugünün parasıyla 40 bin yaptım. Babama ne kadar para biriktirsek araba alırız dedim, 500’e falan istediklerim var dedim. Babam da 500 biriktirirsen alırsın diyerek yardım etmeyeceğini belli etti. (gülüyor). Sonra, aynı dönem annem masal kitapları çiziyordu. Ondan istedim ve ben de çizmeye başladım. 7 ay sonra da arabayı aldım. Hırslıyımdır. (Gülüyor)

Haluk Erkmen’in o dönem çizdiklerinden

Daha önce hiç o tarz çalışmıyordum. O dönem desen derslerim yüzdü; yetenekli olduğum için değil, farklı ve çok çalıştığım için yüzdür. Üniversiteyi diploma projesi birincisi olarak bitirdim. Bunu gören birileri beni çağırdı. Saatchi & Saatchi çağırdı o zamanlar, Disney’den dolaylı teklif aldım. Disney’e yaz sonu giderim diyordum. O sırada Saatchi & Saatchi ajansından teklif aldım. Tamam ya bir yaz gideyim ne olacak para biriktirir Disney’e giderim diye düşünüyordum. O ortam ilgimi çekti. Ne gelse güzel yapmaya çalışıyordum, herkes yapmak istemediklerini bana atıyordu. Bir buçuk iki ay oldu gireli, bana Kristal Elma kazandın dediler. Ben daha o zaman onun ne demek olduğunu bilmiyordum. O zaman ödüller, gran tuvalet alınıyor, red carpet yapılıyor, Lütfü Kırdar’da yapılıyor, herkes ciddi oturuyor bekliyor. Babam ve annem salondaydı, babam rakip ajans olarak salondaydı. (gülüyor) Sahneye çıktığımda ödülü alırken annem ve babamın ayakta elleri patlayana kadar alkışladığını gördüm en arka sıralardan. O zaman karar verdim. Benim kafa buna çalışıyor dedim. İyi ki demişim. İyi ki Disney’e gitmemişim.

Eylül Giriftinoğlu: Vay be! Şu an olduğunuz konuma getirdiyse sizi o karar, iyi ki dememişsiniz bence de.

Haluk Erkmen: Ben büyük ihtimal Disney’de olsam da burada olurdum. Ben bir şey yaptığımda cılkını çıkarırım. Bir laf vardır, liderlik alınmaz verilir diye. Ben ilkokuldan itibaren insanları toparlayıcı oldum. Ben bir şey yaptığımda iyi yapmaya dikkat ediyor ve kalbimi vererek yapıyorum. Lider olayım hırsım yok, başarı hırsım var, bir şeyler değiştireyim hırsım var. İnsan, her şeyi yapabilecek bir varlık.

‘Vadaa’ gibi Türkiye’de çok ünlenmiş birçok karakteri siz yarattınız. Yaratıcılık süreciniz nasıl ilerliyor? Bu tarz karakterleri yaratırken nelerden ilham alıyorsunuz?

Yaratıcı ekip lideri diyelim. Bir şeyi tek başına yaratamazsın çünkü. 3D’ci var, müşteri var, patronun var, animatör var. Bütün bunlar bir ekip işi oluyor. Ana fikir olunca; o işin kreatif direktörlüğünü yapan kişi olarak, onun nasıl yaşayacağına karar verip filmlerini yapan kişi olarak, evet yaratıcısı oluyorsun ama her şey bir ekip işi. Mesela Opedo’yu yaptım. O karakterin motor setini tasarladık, mavi kıyafetli kompakt bir karakter olmasını tasarladık. Ama mesela Anima’da animasyonu yapıldı ve yüzünü değiştirdiler. Tipini biz öyle yapmamıştık. Ama karakterin temelini biz yapmış olduk.

Ozmo karakteri de bir yere getirilmiş bir karakterdi. Biz bu karakter çok sevimsiz ve yanlış bir karakter dedik. O zaman siz yapın da görelim dediler, yaptık. Yeni karakter ve eski karakter teste gitti. Bizimkisi %78 beğeni oranıyla bizim yaptığımız karaktere dönüştü. Birçok karaktere hayat verdik ama sadece ben yarattım demekten hoşlanmam. Çok insanın hakkını yemiş olurum.  Reklamcılık çok katmanlı. Tecrübeli olmak çok yıllarla olmuyor, çok iş yaparak oluyor. Beş senede biri çok tecrübeli olabilir ama yirmi senede biri çok tecrübesiz olabilir. Yaptığın işe gönlünü verip herkes bir yaparken on yapabiliyorsan tecrübeli oluyorsun. Ben böyle biriyim.

2010 yılında kendi ajansınızı kurdunuz. Ajans kuruluş süreci nasıldı? Puck Global’i kurarken ne gibi durumlarla karşılaştınız? “Bu kadarını beklemiyordum, sanırım pes edeceğim.” dediğiniz anlar oldu mu? ‘’Puck’’ ne anlama geliyor?

İllallah dediğim durumlar oldu. Çünkü kendi başıma iş yapmakla insanlarla çalışmak arasında çok fark var. İnsanla çalışmak çok zor. İnsan bence iğrenç bir varlık. (Gülüyor) İnsandaki iyiliği çıkartmak için senin de çok iyi olman lazım, yeterli olmuyor çoğunlukla. Ama kötülüğünü çıkartmak çok kolaydır. Kötülüğünü çok kolay çıkartırsın, iyiliğini çok zor çıkartırsın. Nezaket ve alttan alma halinde seni zayıf görür, senden faydalanmaya çalışır. İnsan bence bu dünyaya da ait değil.

Sivrisinek mesela, ben çok ilgilenirim bu bilgilerle, okurum yani, entelektüellik zaten reklamcılığın temelinde var. Seda sayan napıyor da bileceksin, mikrobiyoloji de bileceksin. Metaverse de bileceksin. Sadece bilmeyeceksin, deneyimleyeceksin de. Sivrisinekleri dünyadan yok et mesela, dünyanın kendini toplaması yedi ay sürecek. Ölse de kurtulsak dediğin canlı bile dünyayı yedi ay dağıtıyor. Ekolojik sisteme etkisi oluyor sivrisineğin bile. İnsan yok olunca dünya kendine geliyor. Bırak zararı faydası oluyor insanı kovunca. Dolayısıyla insanla çalışmak çok zor. İnsan sayısı arttıkça kendi adıma çok zorlandım ve illallah dediğim oldu. Kendim yaparken çok eğlenceliydi, kendi fanusuma kapanıyordum, tak tak tak gelsin başarılar gitsin ödüller… Rockstar gibi dolaşıyordum. (Gülüyor) Reklamcılık ilk üç meslekten biriydi bir de o zamanlar… Şimdi ilk 30 meslekten biri değil. Bunu da reklamcılar yaptı, reklamcılar reklamcılığı yok etti. Reklamcılık yok olmuyor, fena halde gelişiyor ama reklamcılar bu gelişmeye adapte olmadı, bildikleriyle yetinmek istedi. Bu da reklamcılığı batırdı. Bu da eğitimle gelen bir şey.

Ajans olarak felsefenizi ‘’more’’ olarak tanımlıyorsunuz. Bir röportajınızda da ‘’Amacımız kendi içinde küçük anarşiler yaratabilen işler yaratmak’’ demiştiniz. Bunları biraz daha açabilir misiniz? Kampanya süreçlerinizde işler nasıl ilerliyor?

Tekrar ediyorum hiç kimse sosyal medyadan daha zeki değil daha eğlenceli değil daha ilginç değil. Ben de olamam. Dünyadaki bütün ilginç enteresan en yetenekli insanların yaptığı şeylere her gün maruz kalıyorsun. Maruziyet içerisinde reklamcılıkla fark yaratmak imkânsız. Yapabileceğim şey alışkanlıkları ve görmeye alıştığımız şeylere bir distruption yaratabilecek bir impact yaratabilmek. O da aslında normları bozmakla olabilir, anarşi dediğim şey o yani. Yolda yürürken bir insan baaaa diye bağırıyorsa… Anlatabiliyor muyum? Onun yüzüne bakarsın ya, onun dışında herkes yürüyordur sessiz bir şekilde… O bir distruption aslında anlatabiliyor muyum? İnsana bakmak için bir sebep, reklamda da bunu yapman lazım. Bunu yaptığı için birisi tutuklanabilir, dayak yiyebilir, tepki çekebilir. Dolayısıyla dikkati çekmen ama bunların da başına gelmemesi gerekiyor. İşte anarşi dediğim şey o, büyük bir anarşiden bahsetmiyoruz kontrollü küçük anarşilerden bahsediyoruz. (gülüyor)

‘Puck Global’in ve diğer reklam ajanslarının ve mesleğin geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?

Yani ben eğlenmeye çalışıyorum öncelikle, mutlu olmaya çalışıyorum. İyi vakit geçirmek istiyorum. İyi vakit geçirmenin ve mutlu olmanın gereklerini söyledim. Zaten insanla çalışmak zor, o yüzden iyi insanları, enerjisi yüksek insanları bulmaya çalışıyorum ki o enerji hepimize yansısın. Her gün mutlu bir yere geleyim istiyorum. Tecrübeli, işini çok iyi yapan insan bunu yapabilir diyemem. Öyle insanlarla çok çalıştım, işi yapmak, işi halletmek, para kazanmak meselesi değil. Önce mutlu olma meselesi. Önce mutlu olursam diğerleri olurmuş gibi geliyor. Mutlu olalım, güzel işler yapmaya çalışalım, güzel iş yapmanın da büyük olduğunu bilelim. Sonrası hep eğlenmeye çalışalım. Birlikte olmaktan mutlu olalım ve iyi vakit geçirmeye çalışalım noktasındayım.

Ajansın geleceğini de bunun üzerine kuruyorum. Daha da mutlu olabilmenin yolu bulunabilir. Deniyorum yani. Her şeyi çözdüm diye bir şey yok, çözemem de yani. Her şey sürekli değişiyor, jenerasyonlar değişiyor, insanların beklentisi değişiyor, hayat değişiyor. Bu kadar yoğun gündem ve değişken arasında benim bir şeyler çözüp bunu bir sistem haline getirmem çok kolay değil, değil yani ama metaverse, baştan beri bahsettiğim sosyal medya falan filan da zaten çok büyük bir insan bilimciliği. İnsanların ne istediğini bilerek sana bir şey sunuyor ve herkesi oraya toplayabiliyor. Ben de bunu küçük ölçekte bu sınırlar içerisinde yapmaya çalışıyorum, onları mutlu edebilecek yeni şeyler bulmaya çalışıyorum ve öncelikle kendimi mutlu etmeliyim bunu yaparken. Dünyada bir şey olmak istiyorum ben. Hiçbir şeyi mütevazı yapmayı sevmem, yani bu düşüncelerimi dünyaya da vermek istiyorum bir dünya ajansı olmak istiyorum. Sadece Türkiye’de kalmak istemiyorum. En büyük en çok ödül alan falan gibi bir şey istemiyorum yani. Dünyanın en mutlu ajansı olmak istiyorum. Bununla bilinen bir ajans olmak istiyorum. Çok zor bir şey istiyorum, ütopya, saçmalık birçok insan için. Öyle ama zaten kimse böyle bakmamış ki, hiç kimse denememiş ki. Ya olursa?


Eylül Giriftinoğlu: Bence emin adımlarla ilerliyorsunuz.


Haluk Erkmen: Olabilir, olmayabilir. Ama bir şey için, bir amaç için çalışmak lazım. Atatürk gibi düşün ‘think different’ yani. Olmayacaksa da en azından bir hayalin peşinde koşmuş olursun, bir şey yapmış olursun. Yani oluyor zaten dediğin gibi. Başardım mı başaramadım. Bence yeterli değil, çünkü bunu yapabilmek için çok büyük bir kolektif dünya yaratabilmem lazım. Yani aynı bakış açısında aynı iradede aynı ruh halinde insanlar grubu oluşturmam lazım ki bu olsun, bu enerji patlasın. İşte en zoru da bu. Öyle insanlar yok dediğim gibi, insanlar çok defansif, herkes çok çalışkan değil, herkes çok odaklı ve hedefli değil, herkes her zaman çok iyi niyetli değil. İnsanlar meraklı bir yere bağlı kalmak istemiyor, sıkılgan. Şimdi bütün bu ruh hallerini düşündüğümde 70 tane aynı tornadan çıkmış o istekte o motivasyonda o enerjide insanı bulmak çok zor. Ben insan arıyorum… İnsanları değiştiremem, insanları geliştirebilirim ama değiştiremem. O ruh haline sahip insanlar arıyorum yani. Bunun için de çok çaba sarf ediyorum. Yani oturduğum yerden yapmıyorum. Puck’a aşağı yukarı ayda 500’e yakın cv gelir. Hepsine tek tek bakarım, hepsini tek tek okurum. Çoğu eli yüzü düzgün olanla görüşürüm. Yılda aşağı yukarı 20 üniversiteye giderim. Üniversitelerden 7 tanesinin zaten reklam danışmanıyım. Oralardaki bütün bölüm başkanlarından iyi olan öğrencilerin listesini alıyorum, onlarla tek tek görüşürüm, çok büyük bir insan kaynağı çabam var. Genç almayı tercih ediyorum çünkü en azından geliştirebilme dediğim kısmı o alanda mevcut. Ben zaten biliyorum diyen adama hiçbir şey yapamam çünkü.

Hikâye bu, zor bir olay. Çaba, bu bir çaba. Yani şey değil, ben çözdüm ve her şeyi doğru yapıyorum, her şey harika olacak demek değil. Zaten hayat bu, yaptığımız iş de bu. Herkesten farklı düşün ve bir şey için kendini ada, uğraş. Hayat bu, hayat ne ki abi? Hayattan ne bekliyorsunuz, ne olmasını bekliyorsunuz hayattan ne gibi bir amacımız var

Dünyayı değiştiremesem bile, bir şeyleri değiştirebilecek gücüm olduğuna inanıyorum. Puck’ın durduğu yer o benim için. Puck ne olursa olsun bir güç, tek başına bir güç. Puck’taki en temel amacım ama dediğim gibi hani daha mutlu olmak istiyorum. Çok güzel işler herkesin ‘wow’ dediği işler üretmek istiyorum. Ödül almak falan hiç umurumda değil.

Son olarak, bazı hap sorular sormak istiyorum; en sevdiğiniz şarkı? En sevdiğiniz film? En sevdiğiniz kitap?

Haluk Erkmen: Çok zor soru ya çünkü o kadar çok var ki. (gülüyor)


Eylül Giriftinoğlu: İlk 3 belki, aklınıza ilk gelen.


Haluk Erkmen: Ratatouille. Hayatımda belki 14 kere seyrettiğim tek film Ratatouille. Oradaki felsefeler de güzeldir. Çok çok etkileyici. Ben ağladım o filmin sonunda. Yani hani hayatımda ilk defa keşke Disney’de mi çalışsaydım dediğim film. Benim Puck’ı da ilk önce animasyon stüdyosu olarak kurma sebebim Ratatouille etkilenmesidir. Ajans kurmadan hemen önce izlediğim filmdir. Benim hayatımda bir şey yarattı. Yemek kurslarına da gittim. Beni etkileyen çok az, çok ender işlerden biri.

Kitap olarak benim ilk defa Atatürk okumaya karar verdiğim tarih çok eski değil aslında. Bir 7-8 sene, 10 sene belki oldu. Yani 10 sene önce ilk defa Lord Kinross’un yazdığı Atatürk kitabını okudum. İngiliz yazarın yazdığı o kitap beni etkiledi. Atatürk’ü bilmiyordum, benim ailem aşırı Atatürkçü, hatta benim babam Atatürk müzesini yaptı. Anıtkabir’in altındaki. Resim panoramaları falan hepsini babam tasarladı. Rusya’da boyandılar ama bütün taslaklarını babam yaptı oradaki bütün resimlerin.

Eylül Giriftinoğlu: O ambiyans, panoramalar çok etkileyici. Çanakkale bölümüne giriyorum ve ağlamaya başlıyorum sonra ağlamam bitiyor, çıkıyorum. (Gülüyor)


Haluk Erkmen: İşte o ağlamanın sebebi babam. Dolayısıyla böyle bir ailede yetişmeme rağmen Atatürk’le asıl tanışmam benim işte 8-10 sene falan oluyor. İşte o kitapla beraber daha iyi bir felsefe edindim. O biraz hayatta daha iyi yol gösteren bir şey oldu benim için. Çok önemli bir kitap yani. Böyle şey Atatürk’ü ulvileştirmeden, olduğu gibi anlatan  bir kitap olması beni etkiledi mesela. Lord Kinross’un Atatürk’ü. Bence roman gibi zaten çok güzel yani. Açıkçası ben sonra bütün serisini okudum, Kazım Karabekir işte Sabiha Gökçen, ne bileyim Halide Edip Adıvar falan. bütün o zaman birlikte Türkiye’yi yeniden inşa ettiği 7-8 insan var. Zaten hepsini okudum ve hepsinin hayat hikayesi birbirinden ilginç yani şiddetle tavsiye ederim. Hayat hakkında çok şey veriyor. Tarihi okumayı seviyorum, kişisel gelişim de çok okuyorum. Ama sonra dediğim gibi çok eski kalıyor okuduğum bütün kitaplar, eski kalıyor çünkü artık yani her şey var. Google’da ne ararsan var. Bilgi edinmek istiyorsan çok da böyle yeni nesil şeyler okumamak gerekiyor. Gündem takip etmek gerekiyor, bloglardan şunlardan bunlardan.

Şarkı da… Zor ya. Snow Patrol’ün şeyi olabilir ya, Chasing Car olabilir. Çünkü yani evliliğimizde de o çalmıştı. Snow Patrol çok severim. Snow Patrol’ün bence bütün şarkıları. Adamların 7-8 albümü var, bütün şarkıları dinledim. Geçmeden dinleyebileceğim tek grup olabilir.

Bültenimize Katılın

Bu yazıyı beğendiniz mi? Aylık bültenimize bayılacaksınız.

Sanat Duvarı

Sanat Duvarı

Yorumlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir