röportaj: Dilara Yiğit Sinan Ayyıldız ile müzik hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine bu keyifli sohbet için teşekkürlerimizi iletiyoruz.1. İTÜ Kimya Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra moleküler biyoloji ve genetik konusunda yüksek lisansınızı yaparken kariyerinizi müzik alanında sürdürdünüz. Bu alanda ilerlemeye nasıl karar verdiniz?Kimya Mühendisliği bölümüne girdiğim yıllarda tutkulu bir müzik dinleyicisi idim. Günde en az …
röportaj: Dilara Yiğit
Sinan Ayyıldız ile müzik hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine bu keyifli sohbet için teşekkürlerimizi iletiyoruz.
1. İTÜ Kimya Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra moleküler biyoloji ve genetik konusunda yüksek lisansınızı yaparken kariyerinizi müzik alanında sürdürdünüz. Bu alanda ilerlemeye nasıl karar verdiniz?
Kimya Mühendisliği bölümüne girdiğim yıllarda tutkulu bir müzik dinleyicisi idim. Günde en az 3-4 saat herhangi bir şey yapmadan, başta halk müzikleri olmak üzere hemen her türlü müziği dinliyordum. Özellikle saz (bağlama) icrasındaki yeni tekniklerin beni çok heyecanlandırdığını hatırlıyorum. Bir noktada, çocukken aldığım kısa saz eğitiminden cesaret alarak ders alma talebi ile hayranlıkla dinlediğim sanatçılardan Erol Parlak’ın yanına gittim ve saz dersleri almaya başladım. İlerleyen süreçte, dinlediğim müzikleri biraz çalabilmeye başladım. Bu durum bende farklı bir heyecan yarattı. Hayatımda eksik olan şeyin müzik yapmak olduğunu anladım. Kimya mühendisliği eğitimini bitirdikten sonra – asıl yapmak istediği şeyin müzik olduğunu bile bile bazı mecburiyetlerden- İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde laboratuvar asistanı olmuştum. Bu durum üç sene kadar sürdü. Bir gün sazda çaldığım bir ezgiyi ünlü bir yabancı gruptan dinlerken birden ani bir kararla yüksek lisans eğitimimi bıraktım. İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda yüksek lisans eğitimi alarak yönümü tamamen müziğe çevirdim. Sonraki yıllarda da İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde doktoramı tamamladım.

2. Daha önce vermiş olduğunuz bir röportajda ‘’Sonra bir gün deney yaparken anladım ki ben müzik yapmalıyım. Çünkü deneyi yapamayıp müziği yapabildiğimi fark ettim.” sözlerini dile getirmişsiniz. Bu bağlamda müziğinizin kimyasını nasıl tanımlarsınız?
Öncelikle bu konu üzerinde uzun uzun düşündüğüm zamanlar olduğunu hatırlıyorum. Geleneksel birikimi son derece geniş bir çalgı icra ediyordum. Geleneksel müzikleri çok seviyordum. Öte yandan çok farklı müzik türlerini dinliyor onlardan da çok keyif alıyordum. Bir noktada, aslında beslendiğim ve keyif aldığım nüvelerin içimde sezgisel bir şekilde birleştiği noktaların üzerine gitmeye başladım. Beğendiğim müziklerin teorisi üzerinde de uzun okumalar yaptım ancak son kararı her zaman sezilerime bıraktım. Yaptığım müzik, saz icrasının ötesinde tüm çalgıları, müzik türlerini ve farklı yaklaşımları anlamaya çalışan, onlara saygı duyan ve onlardan beslenmeye çalışan bir sürecin sonucudur.

3. Daha önce Bach’ın Prelude No.2 in C Minor parçasını bağlama ile çaldığınız bir video sosyal medyada ilgi gördü. Bağlama ile bu eseri icra etme fikrini sizde uyandıran şey neydi? Hangi müzik türlerini bağlama ile yeniden sunmayı düşünüyorsunuz?
Aslında bu tür uyarlamaları yıllardır yapıyorum. Henüz saz derslerine başlamadan önce Erol Parlak Bağlama Beşlisi konserinde Mozart’ın “Türk Marşı”nın uyarlamasını izlemiş ve inanılmaz etkilenmiştim. Derslere başladıktan sonra çalmayı en çok istediğim eserlerden birisi Beethoven’ın “Fur Elise”si idi. Yaklaşık 1 sene sonra bunu başardım. Ardından J.S.Bach’ın “Badinerie”si, Brahms’ın “Macar Dansı”, Beethoven’ın “Ayışığı Sonatı”nın 3. Bölümü, Korsakov’un “Arıların Dansı” gibi eserleri saza uyarlamıştım. Hatta Aziza Mustafa Zadeh’in caz eserleri “Boomerang” ve “Holiday Blessings”i de bu listeye ekleyebilirim. Klasik Türk Müziği üzerinde de Santuri Ethem Efendi’nin “Şehnaz Longa”sı ve Cemil Beşir Bey’in “Rast Saz Semaisi” Bunlar, öncelikle bir müzik türünü, dönemi, kişiyi anlamak için yaptığım çalışmalardı. Bugün geriye baktığımda bu uyarlamaların yaptığım müziği şekillendirmekte bana çok yardımcı olduğunu görüyorum.

4. Türkiye’de ‘’şelpe’’ tekniğini kullanarak bağlama icrası yapan nadir sanatçılardansınız. ‘’Şelpe’’ vuruş teknikleri fazlasıyla zor görülürken tercihiniz neden bu yönde oldu? ‘’Şelpe’’ dışında hangi teknikleri kullanıyorsunuz?
Aslında sazın tüm tekniklerini icra ediyor ve eğitimini veriyorum. Diğer yandan, mızrapsız icra tekniklerini ifade eden “şelpe tekniği” benim için aradığım müzikal duyumu ifade ederken özgün ve sınırları daha geniş bir alan sunuyor. Şelpe tekniği, insan elinin kapasitesinin tam anlamıyla kullanılabildiği ve sazın geniş tınısal olanaklarına ulaşma imkânı sunan bir teknik. Onun üzerinde düzenlemeler düşünürken birçok zaman ayak basılmamış toprakları ziyaret ettiğim hissine kapılıyorum. Bu da beni daha çok şelpe tekniği ile üretimlerde bulunmaya itiyor.

5. Kariyeriniz boyunca 35 farklı ülkede performans sergilediniz. Yurt dışında Türk müziğine karşı nasıl bir izlenim var? Ürettiğiniz seslerin hangi yönlerine dikkat çekmeye çalışıyorsunuz?
Yurtdışında gerçekten bir “müzik dinleyicisi” var. Daha önce tatmadığı lezzetleri arayan gurmeler gibi özellikle alışkın olmadıkları farklı müziklere ilgi gösteren insanlar gerçekten fazla. Yurtdışında Türk müziği, yüzeysel olarak ve çoğu zaman popüler yorumları ile biliniyor. Ben Türk müziğini temsil etme iddiasından çok, “Sinan Ayyıldız müziği” olarak ortaya koymaya çalıştığım anlayışı sergiliyorum. Elbette bu anlayışın büyük kısmı “Türk Müziği” ve onun özelinde “Halk Müziği” ekseninde ortaya çıkıyor. Bu bakımdan ürettiğim sesler kimi zaman halk müziğinde perdelerin arasındaki ilişkilerden yola çıkarak inşa etmeye çalıştığım yatay ve dikey anlayışları kapsıyor, kimi zaman da dinlerken etkilendiğim bir müzik türünün içerisinden esinlenerek yaptığım düzenlemeleri oluşturuyor. Bazen de oldukça riskli olsa da müzikal öğeleri bulundukları bağlamdan çıkarmak ve onları farklı atmosferler içinde deneyimlemek istiyorum. Bu bakımdan eklektik bir müzik yaptığımı söyleyebilirim.
6. 2008 yılında ‘’Etni-ka’’ isimli müzik grubunda yer aldınız. ‘’Pangea’’ isimli albümün aranjörlüğünü yaptınız. Bu grubun kariyerinizin gelişimindeki yeri nedir?
Etni-ka benim albüm yapma safhasına ulaşabilmiş ilk projemdi. Albüm yönetmenliğini ve düzenlemeleri yaptığım bu proje, özünde bağlama ve kavalın solist olduğu, repertuvar olarak da çevre coğrafyalardaki ve Anadolu’daki etnik enstrümantal müzikleri icra etmeyi hedefleyen bir gruptu. Benim açımdan bu proje üretimlerimin geniş kitlelerle ilk kez karşılaşması açısından önemli idi. Oldukça ses getiren bu proje ile enstrümantal müziğin de popüler mecralarda mütevazi de olsa yer bulabileceğini görmüş oldum. Bu grupla birlikte çok sayıda konser verdim, dizi müziği ve prodüktörlük de yaptım. Bu açıdan da beni başka platformlara taşıdı.

7. ‘’Stereognosis’’ projesinde bestenizle yer alan sanatçılardan birisiniz. Bizlere projenin temel amacından bahseder misiniz? Proje müziğin gelişimi açısından nasıl bir önem taşıyor?
Stereognosis, Amerika ve Avrupa’da oldukça popüler bir alanı olan beatbox ve davul synthesizer gibi çalgılar ile üretilen ritmlerin Orta Doğu ve Afrika ezgileri ve ritimleri ile buluşmasını hedefleyen, içeriğinde break dans, modern dans, oryantal dans ve kaligrafi gibi farklı sanat alanlarını da kapsayan bağımsız bir proje. Proje yürütücüsü Patrick Archie, “bir cismi görmeden ve duymadan dokunarak şeklini anlama yetisi” anlamına gelen “Stereognosis” teriminden yola çıkarak doğaçlama alanının oldukça geniş olduğu, müzisyenlerin etkileşiminin getirdiği dinamikleri önemseyen, her anlamda deneysel bir proje ortamını bizler için oluşturdu. İsveç’te yaptığımız albümde farklı ülkelerden gelen 11 sanatçı çalıştım. Bu tür projelerde çalgılarımızın ve müziğimizin yer alması gerçekten önemli.
8. MESEL grubu ile Londra’da dünyanın en önemli sahnelerinden Royal Albert Hall’de sahne aldınız Repertuvarınız daha çok Anadolu ve Halk Müzikleri çevresinde gelişmiş durumda. Grubun bu zamana kadar yapmış olduğu çalışmaları jazz stilleri bağlamında nasıl ele alıyorsunuz?
Mesel çok severek çalıştığım ve geride baktığımda beni mutlu eden bir projeydi. Mesel projesinde yapmayı amaçladığımız şey seçtiğimiz yerel ezgileri sanki her seferinde başka bir hikâye anlatıyormuş gibi farklı düzenleme anlayışları ile ele almaktı. Bugünden geriye baktığımda bunu büyük ölçüde başardığımızı görüyorum. Mesel projesinde tüm grup üyeleri zaman zaman solist olabiliyordu. Eserleri bazen belki de halk müziği dinleyicilerinin eserden kopmasına neden olabilecek kadar büyük kırılmalarla düzenliyor, uzun sololar, doğaçlamalar ve diğer düzenleme öğeleri ile icra edebiliyorduk. Bu bakımdan biraz inatçı ve kaygısız bir proje idi.

9. “Wind of Change” ile 8 şehirde Bangladeş Turu gerçekleştirdiniz. Yerel ve uluslararası pek çok sanatçının yer aldığı projenin kültürlerarası ilişkiler bakımından taşıdığı değer sizin için ne ifade ediyor?
Bu gerçekten çok ilginç bir proje idi benim açımdan. Hiç bilmediğim bir ülkeye farklı kaygılarla gittim. Ancak, giderken beni rahatlatan ekipte tanıdığım çok usta isimler olmasıydı. Bu projede solistler yerel sanatçılardan oluşuyordu. Her şeyden önce Bangladeş müziği ile bizim müziğimiz arasındaki inanılmaz benzerlikler beni çok şaşırttı. Hemen her ezgiye kolayca uyum sağlayabildik. Gerçekten müzik ortak dil olunca tüm problemler aşılıyor. Bu proje ile çok büyük stadyumlarda kalabalıklara konserler verdik. Kısa bir süre de olsa yüzbinlere çalmanın ve “Rock Star” olmanın nasıl bir his olduğunu biraz anladım :).
10. Geçtiğimiz yıl Tolgahan Çoğulu ile oluşturduğumuz duo ile öncesinde Amorphous isimli bir albüm ve Aziza Mustafa Zadeh’in “Boomerang” isimli eserini icra ettiğiniz bir tekli yayınlamıştınız. Bu proje ile ya da farklı projelerle yeni bir albüm gelecek mi? Yeni çalışmalarınızda müzikseverleri neler bekliyor? Yapmış olduğunuz çalışmalarda yeni tınılar duyabilecek miyiz?
Tolgahan Çoğulu ile oluşturduğumuz Duo projemiz aktif şekilde devam ediyor. 26. İstanbul Caz Festivali’nde Vitrin Turne Ödülünü kazandık. Ardından Türkiye, Avusturya, Fransa, Belçika, İspanya ve Tataristan’da konserlerimiz oldu. Portekizde gerçekleşen Womex Dünya Müzik Fuarında sahne almak için seçildik ve burada güzel bir konser verdik. Her konserimizde repertuvarımızı genişletiyoruz. Bugünlerde bu eserlerden biri olan “Tutam Yar Elinden”i yeni tekli çalışmamız olarak yayınladık. Ayrıca bu aralar tamamen elektrik gitar ve elektrosazın aktif olarak kullanıldığı müzikler de üretmeye niyetliyiz.

Bunun dışında, Salih Gündoğdu ile birlikte sözlü bir türkü albümünü tamamladık. Çok yakında dinleyicilerimizle paylaşacağız. Ayrıca bestelerim ve uyarlamalarımdan oluşan solo albümlerimin ve tekli çalışmalarımın çalışmaları sürüyor.