Join the Club

Get the best of Editoria delivered to your inbox weekly

Obsesyon sineması ve 4 obsesif film: 

Yazı: Mehmet Berkan Erdemir Obsesyon: “Bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük .” Ana karakterin aşırı obsesif olduğu, belli bir konu veya eylem hakkında çok fazla zaman harcadığı, yer yer bu konunun karakterimizin hayatından önemli olduğunu gördüğümüz filmler. Filmlerde gerçekçilik arayan bir insan olarak, obsesyon sinemasının çok gerçek ve kaçınılmaz duyguları anlattığını düşünüyorum.   Pi - Darren Aronofsky (1998) "Beynin herhangi …

Yazı: Mehmet Berkan Erdemir

Obsesyon: “Bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük .” 

Ana karakterin aşırı obsesif olduğu, belli bir konu veya eylem hakkında çok fazla zaman harcadığı, yer yer bu konunun karakterimizin hayatından önemli olduğunu gördüğümüz filmler. Filmlerde gerçekçilik arayan bir insan olarak, obsesyon sinemasının çok gerçek ve kaçınılmaz duyguları anlattığını düşünüyorum.  

Pi – Darren Aronofsky (1998)

“Beynin herhangi bir şeye takıntılı hale geldiğinde, diğer her şeyi filtrelersin ve o şeyi her yerde bulursun” 

Repliğiyle zihnimde büyük bir yer kaplayan, Bir Rüya için Ağıt, Siyah Kuğu gibi başyapıtlardan tanıdığımız, bir Darren Arnofsky filmi. 

Özetle, dahi ve çılgın bir matematikçi olan Max, pi sayısına kafayı takmış bulunmaktadır, tüm hayatını ve dünyayı değiştirecek bir keşif yolundadır.  

Pi filmi, müzikleri, teknikleri ve muazzam senaryosuyla sizi Max’ın takıntısına dahil edip, gerim gerim geriyor. 

Whiplash – Damien Chazelle (2014) 

Jazz, takıntı ve zararlı ilişki 

Takıntı deyince ilk akla gelen filmlerden olduğunu düşünüyorum. Başyapıt diyebileceğimiz türden bir takıntı filmi, kusursuzluğa takıntılı, acımasız öğretme teknikleri olan bir müzik öğretmeni ve bir o kadar takıntılı genç baterist Andrew arasında geçen, gerilim dolu bir hikaye. 

Andrew’in başarı merdivenini çıkmak için çevresindeki herkesi kendisinden uzaklaştırıp, kendi takıntısı uğruna her şeyini feda etmesi ve başarılı olduğu takdirde neleri feda ettiğinin umurunda olmaması bile bu filmi bu listeye sokmaya yeterli.

Tetsuo: The Iron Man – Shinya Tsukamoto (1989) 

“Our love can destroy this whole f***ing world.” 

J-cyberpunk türünün kültlerinden ve öncülerinden biri olan Tetsuo: The Iron Man, metal fetişizmi, sanayileşme ve madde obsesyonunu anlatıyor. Anlatırken kullandığı endüstriyel müzik ve aktarılan ürpertici görüntülerse bu anlatımı daha da güçlendirip gözlerimizin önüne muazzam bir eser bırakıyor. 

İlk önerimiz Pi filmine ve daha nicesine büyük bir esin kaynağı olduğunu düşünüyoruz.


Numara 23 – Joel Schumacher  

Jim Carrey in başrol olduğu ve kendi tarzının tamamen dışında olan bir film. 

Bu film bana komedi oyuncularının dram ve gerilim konusunda ne kadar gelişmiş olduklarını ve oyunculuklarının limitlerinin ne kadar geniş olduğu fikrini aşılayan bir film oldu. 

Özetle: Walter Sparrow (Jim Carrey) eline geçen 23 Numara adlı gizem romanı yüzünden büyük bir takıntıya sahip olur ve bu takıntı tüm hayatını ele geçirmeye başlar.  

Ek olarak bir komedi oyuncusunun gerilim dolu bir filmde neler yapabileceğini görmek bana tamamen farklı bir bakış açısı kazandırmayı başardı. Belki bir gün bu konu hakkında da filmler önerip üstüne konuşuruz. 

Bültenimize Katılın

Bu yazıyı beğendiniz mi? Aylık bültenimize bayılacaksınız.

Sanat Duvarı

Sanat Duvarı

Yorumlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir