yazı: Melisa Güller HereditaryYönetmen Ari Aster’in 2018 yapımlı korku/drama filmi Hereditary, seyirciyle buluştuğu ilk günden itibaren çoğunluğun beğenisini ve daha da önemlisi ‘korku’sunu kazanmayı başardı. Peki nedir Hereditary’i bu kadar “korkunç” yapan? Bu sorunun cevabı, aniden kadrajda beliren yaratıklar ya da doğaüstü varlıklar değil, bu unsurlar da insanı ürkütmeye yeterli olsa da, izleyenleri asıl korkutan …
yazı: Melisa Güller
Hereditary
Yönetmen Ari Aster’in 2018 yapımlı korku/drama filmi Hereditary, seyirciyle buluştuğu ilk günden itibaren çoğunluğun beğenisini ve daha da önemlisi ‘korku’sunu kazanmayı başardı. Peki nedir Hereditary’i bu kadar “korkunç” yapan? Bu sorunun cevabı, aniden kadrajda beliren yaratıklar ya da doğaüstü varlıklar değil, bu unsurlar da insanı ürkütmeye yeterli olsa da, izleyenleri asıl korkutan şey, kendileri.
Hereditary, annesinin yasını tutmaktayken kızının da ölümüyle sarsılan Annie Graham’ın acısıyla baş etme sürecinde karşılaştığı ilginç bir yabancının ölülerle iletişim kurduğunu iddia etmesi üzerine kaybettiği kızının ruhuyla konuşmasını ve sonrasında yaşanılanları konu alıyor. Aslında birçok başarılı korku filmi temasını gerçek yaşamdan alıyor. “Gerçek yaşam”dan kastedilen; aile, boşanma, aşk, ölüm gibi kavramlar. İnsanın en çok korktuğu şeyler de bunlar aslında.

Hereditary, Türkçede “ırsi”/ “kalıtsal” anlamına gelen bir kelime. Filmin adı, bize film hakkında bilmemiz gereken şeyi çok iyi açıklıyor. ‘Soy’larından dolayı lanetlenmiş bir ailenin öyküsünü izliyoruz Hereditary’de. Tabii bu lanetlenme olayı doğaüstü faktörler ile işlenmiş ama asıl olay, ailemizin taksiratlarının sonucunu yaşamak, yani onların “günahlarını çekmek”. Bu da gerçek hayatta karşılığı olan, gerçek bir korku.
Ölüm gibi büyük trajediler yaşayan bir ailede, iki ölüm üzerine de çok konuşulmuyor. Aslında tam olarak herhangi bir şey hakkında açıkça konuşulmuyor, iletişim kurulmuyor. Bu da birçoğumuza tanıdık gelen bir durum.
Ailede her şey konuşulmaz. Bazı şeyler hatırlanmaz. Bazı şeyler söylenmemiş, yaşanmamış gibi davranılır. Bazı şeyler anneye, bazı şeyler babaya söylenmez. Fikir ayrılığına sebep olabilecek konuların dile getirilmesinden kaçınılır. Bu da duyguların bastırılmasına yol açar. Filmde işlenen unsurlardan biri de bastırılmış duygular. Bastırılmış duygular da zaman zaman sağlıksız bir yol bulurlar gün yüzüne çıkmak için; Annie’nin yapmak için çok uğraştığı ve ince işçilik gerektiren maket evini bir hışımla bozması gibi.
Ebeveyn Olmanın Dayanılmaz Hafifliği
Filmde ailenin bilinen en büyüğü Annie’nin annesinin, gizemli ve soğuk, duygusal anlamda uzak olduğunu Annie’nin kendi ağzından duyuyoruz. Annie’nin annesiyle yaşadığı iletişim problemlerini istemeyerek de olsa kendi çocuklarına yansıttığını görüyoruz. Ailemizin günahlarını çekmekten kasıt da bu aslında. Onların yaptıkları bir şey sonucu çocukların suçsuzken başına aynı şeyin gelmesi değil de, onların kendi ailelerinden gördüklerini çocuklarına yansıtmaları ve bu döngünün biri kırıncaya dek devam etmesi.
Psikolojik çalışmalar gösteriyor ki, yüzyıllar önce yaşamış olan akrabaların çektiği acılar bazı durumlarda jenerasyondan jenerasyona aktarılabilir. Yani aileden çocuğa geçen travmalar sadece ailenin davranışıyla ilgili değil, DNA ve genetikle de ilgili.

Hereditary’de aileden çocuğa geçen tek şey bu duygusal travmalar değil tabii, işin içine doğaüstü unsurlar ve bir “lanet” de giriyor ama aile duyguların bastırılmasına ve bazı şeylerin görmezden gelinmesine o kadar alışık ki, yaşadıkları doğaüstü olayları da görmezden gelerek yenmeye çalışıyorlar. Film sona erdiğinde akılda beliren sorulardan biri de şu oluyor:
Hepimiz ailemizin bize verdiklerini yaşamaya mahkum muyuz?