yazı: Alara Özden Sanattan bahsedince aklınıza ilk ne gelir? Süslü Rönesans tabloları mı? Picasso'nun Guernica'sı mı? Yoksa Van Gogh mu? Belki aklınızda canlanan mimari eserler, müzikal parçalar veya dans gösterileridir . Fakat bugün değinmek istediğim konu 'resim' ile'sanat' ve bu kavramların iç içe geçmesi. Sanatın amacı nedir? İnsanlara bir şey beğendirmek mi? Kendini ifade etmek …
yazı: Alara Özden
Sanattan bahsedince aklınıza ilk ne gelir?
Süslü Rönesans tabloları mı? Picasso’nun Guernica’sı mı? Yoksa Van Gogh mu? Belki aklınızda canlanan mimari eserler, müzikal parçalar veya dans gösterileridir . Fakat bugün değinmek istediğim konu ‘resim’ ile
‘sanat’ ve bu kavramların iç içe geçmesi. Sanatın amacı nedir? İnsanlara bir şey beğendirmek mi? Kendini ifade etmek mi? Yoksa amaçsızca da yapılabilir mi?

Peki bunlara kim karar veriyor?
Hakikaten de belirlendiği kadar keskin sınırlar var mıdır sanat ve sanat ‘olmayan’ arasında? Bunlar aslında kendimize sormamız gereken sorular, çünkü sanat algısı özneldir, güzelliği burada yatar. Neticede kendimizi soktuğumuz kalıplara bizden başkası uymak zorunda değil. Kullanılan aracın bir amaç haline dönüşmesi de bizim kendimizce ‘mükemmel olanı’ amaçladığımızdandır. Türkiye’deki birçok Güzel Sanatlar Ekolü hâla geleneksel sanatı ön plana çıkararak bu yanlışı körüklemektedir. Güzel çizmek ile kaliteli ve ufku geniş bir sanatçı adayı eğitmek arasında geniş bir uçurum var. Öğrenci olarak kişisel gelişimimiz ve ürettiğimiz eserlerden aldığımız keyif değil midir esas olan?
Sanat için soyut bir düşüncenin somut bir dışavurumu olduğunu söylesek de maalesef soruların çok ötesine geçemiyoruz, ancak dayatılan kısıtlamaların sanatın aslında nüvesi olan özgünlüğünü ve çeşitliliğini yıktığı konusunda bilinçlenmemizde ve bu bilinç düzeyini çevremizle paylaşmamızda fayda olduğunu düşünüyoruz.

Etki Altında Olan Sanat
Peki sanat yüzde yüz saf mıdır? Bir etki altında olmadan eser üretmek mümkün müdür? İnsan doğduğu günden itibaren maruz kaldığı çevreden etkilenmeye ve çevreyle birlikte gelişmeye meyilli bir varlıktır, bu yüzden sanatın tamamen saf bir şekilde bireyin iç dünyasını temsil ettiğini ya da hiçbir etki altında kalmadan üretildiğini söylememiz yanlış olur.
İnsanlar, John Locke’un dediği üzere, yazı yazılmamış bir tahta gibidir (tabula rasa) ve bu deyişle öne çıkarılan düşünce şudur ki, insan tecrübelerinden beslenir, yaşadığı çevrenin etkileriyle büyür ve fikir sahibi olur, yani o yazısız tahtayı doldurarak bir kimliğimiz oluşur. Bu örnek, hayatımızın hemen hemen her alanı için geçerli değil midir? Bir gurme, farklı kültürlerin, farklı dönemlerin, veya farklı şeflerin yemeklerini tatmadan gurme olabilir mi? Dolayısıyla bir sanatçı adayının da, farklı dönemlerin sanat akımlarından ve düşüncelerinden beslenmesinin faydalı olduğunu düşünüyoruz.
