Join the Club

Get the best of Editoria delivered to your inbox weekly

Kayıtsızlığın El Kitabı: Yabancı

yazı: Kerem AteşKayıp“Bugün anne öldü. Belki de dün, bilmiyorum.”Roman, Meursault karakterinin annesinin kaybının haberiyle başlar. İlk satırdan onda bir gariplik olduğunu fark ederiz. Normal birini yıkacak bir olayın onda etkisi olmamıştır. Onu annesinin vefatından çok vefatıtınyarattığı durumlar etkiler. Aklı nasıl kısa sürede gidip gelebileceğinde, patronunun ne diyeceğinde, tanıdığından nasıl kravat ödünç alacağındadır. Kısaca, Meursault maneviyattan …

yazı: Kerem Ateş

Kayıp

“Bugün anne öldü. Belki de dün, bilmiyorum.”

Roman, Meursault karakterinin annesinin kaybının haberiyle başlar. İlk satırdan onda bir gariplik olduğunu fark ederiz. Normal birini yıkacak bir olayın onda etkisi olmamıştır. Onu annesinin vefatından çok vefatıtın
yarattığı durumlar etkiler. Aklı nasıl kısa sürede gidip gelebileceğinde, patronunun ne diyeceğinde, tanıdığından nasıl kravat ödünç alacağındadır. Kısaca, Meursault maneviyattan tamamen arınmıştır.
Duyguları tamamen tepkisel ve basittir. Hiçbir değer yargısına sahip değildir ve herhangi bir şeye anlam
yüklemenin gereksiz olduğunu düşünür.

Cenazede cenazeden çok etrafındaki durum ilgilendirir onu. Havanın sıcaklığı, ışığın fazlalığı ve insanların bakışları dikkatini çeker. Annesinin durumu umurunda değil gibidir, metinden bunu çok kolay bir şekilde çıkarabiliriz. Ama bu duruma farklı bir bakış açısı da katabiliriz. Belki de bu romana hep umursamaz ve anlamsız bakış açısından bakmamalıyızdır. Meursault olaylara hep basit bakan biridir, bu çok açıktır. Çok net ve dünyasaldır arzuları. Ama insanın hep dillendiremediği bir yanı vardır.

Meursault kitap boyunca yer yer annesini düşünmeye devam eder. Bu bize, onun için bedensel bir kaybın
bir anlam ifade etmediğini, çünkü annesini aklında yaşatmaya devam ettiğini gösterir. Onun için annesi
hala hayattadır ve anılarında yaşıyordur. Bunun için cenaze de değer verilecek bir anlama sahip değildir.
Sigara tüttürür, kahve içer, uyuklar ve cenaze arabasına eşlik eder. Onu havanın kavurucu sıcaklığı her
şeyden çok etkiler. Dönüş otobüsüne bindiğinde ise eve gittiğinde çekeceği uykunun düşünü kurar.
Meursault içten içe toplumdan farklı olduğunun da bilincindedir. Metinde bilincinin ona bunu yansıttığı
üç figür görürüz. Cenazedeki “uyanmamı bekler gibi” gözlerini dikmiş dede, kendinin aksine hayatın
acelesinde kendini kaybetmiş “tuhaf, ufak tefek bir kadın” ve “asimetrik” yüzüyle ona ilginç bir edayla
bakan genç gazeteci. Bunlardan çıkarabileceğimiz anlamlar çok farklı olsa da hepsi Meursault’un topluma
yabancı hissettiğinin bir göstergesidir. Bunu doğrularcasına da der ki, “Ne de olsa insan her zaman biraz
suçludur.”

Meursault cenazeden sonra hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam eder. Çünkü onun için aslında hiçbir
şey değişmemiştir, dünya aynıdır. Hayat onun için sıradandır. Sadece küçük şeylerden memnuniyet
duyar. Etrafı izler, işe gider, sinemaya gider, bir kadınla birlikte olur, komşularıyla sohbet eder ve
hiçbirine de anlam yüklemez. Arkadaşlık, sevgi ve üzüntü gibi kavramlar onun için anlamsızdır.
Görünende var olan kafasında vardır ve bundan öte hiçbir şey kurmaya çalışmaz. Sürekli zaman geçirdiği
kadın ona kendisini sevip sevmediğini sorduğunda ona “… bunun bir anlam ifade etmediğini ama
sevdiğimi sanmadığımı söyledim.” der. Onun için duygu bahsinin hiçbir önemi yoktur. Kadınla vakit
geçirmek ister ve bundan keyif alır, ama olsa da olur olmasa da çünkü bunun bir anlamı yoktur.

Burada aklımıza insanların bazı kavramlara inanmadıkları değerler yükledikleri gelebilir. Meursault böyle düşünmese de sevgi, aşk ve mutluluk onlara atfedilen değerler sağlanmadıklarında nasıl gerçekleştirilebilir? Soyut kavramları olduklarından başka değerlerle doldurmak onları anlamsızlaştırır.
Meursault “sevdiğini sanmasa bile” davranışları bir sevgi ibaresi değil midir? Çok umursamaz olsa da
hiçbir davranışı yapay değildir, istemediği bir şeyi yapmaz. Onun için evlilik ve terfi olsa da olur olmasa da
olur çünkü o halihazırda “mutsuz değildir” ve bu onun için yeterlidir.

Olduğu gibi devam eden hayatı annesini gömdüğü gün gibi kavurucu bir günde bir Arap’ı öldürmesiyle
tepetaklak olur.

Kavurucu bir yaz günü

“Felaketin kapısını kısa kısa dört kez tıklatmıştım sanki”

Meursault daha önce Raymond’a “Durup dururken öylece ateş etmen kötü olur” demesine rağmen aynı
gün içerisinde durduk yere birisini vurup cinayet işler. Nedeni sorulduğunda ise cevap olarak “güneş
yüzünden oldu” der. Meursault ya psikopat ya duygularını sonuna kadar bastırmış biri ya da oldukça basit
bir insandır. Üç seçenek de eşit derecede makul ve tartışılabilirdir. Yaptığından pişman olmadığını belirtmesi üçünü de doğrulayacak niteliğe sahiptir. Sorgu yargıcının da sorduğu gibi, neden birinciyle ikinci mermi arasında beklemiştir? Şu soruyu da sorabiliriz, neden ilk mermiden sonra dört mermi daha sıktı ve son mermiyi ateşlemedi?

Tutuklanır ve hapishaneye atılır Meursault. En çok özlediği şey sigara, kadın ve denizdir. Burada hiçbirine
sahip olamayacaktır. Bir sürenin ardından burada yaşamaya alışır. Ara sıra özgürlüğünü özlese de burası
katlanılamaz değildir artık. Halinden memnun bir izlenim bile verir bize. Avukatıyla ve sorgu yargıcıyla bir
sürü diyalog kursa da bunlar genel resmin içindeki küçük ayrıntılardır. O buradan çıkmayı beklemez,
çıkmamayı da beklemez, umurunda değildir. Dava sürecinde sesten ve sıcaktan başı bulandığında evine
gitmek istemez de hücresine gitmek ister. Hayat ne verirse onu yaşar bir bakıma.

Davada bir insanı öldürdüğünden değil de annesinin mezarında ağlamadığı için idama mahkum edilir. Savcı böyle bir insanın toplumda bulunmaması gerektiğinden idamını ister ve hedefine ulaşır. Savcıya göre Meursault’un davranışları onun ruhu karanlık ve zararlı biri olduğunu gösterir ve hatta bu her cinayetten suçlu olduğuna da yorulabilir. Topluma uyacak davranışı göstermemesi onun dışlanmasına yol açar ve bu dışlanma öyle bir dışlanmadır ki sonu giyotinin ucunda bitecektir.

İdam

İdam cezasına çarptırılır ve diyeceği bir şey var mı diye sorulduğunda “Yok” cevabını verir. Yaşamak
istiyordur ama yaşaması istenmediğinden bu hakkı elinden alınmıştır. Çünkü annesinin mezarında ağlamayan birinin bu toplumda bir yeri yoktur.

“Ha bugün olmuş ha yirmi yıl sonra, neticede ölen yine ben olacaktım.” Der. Ölümü kabullenmiştir. Ama
yine de yaşamak ister.

“Ben de her şeyi yeni baştan yaşamaya hazır hissettim kendimi. (…) Dünyayı kendime bu denli benzer, bu
denli kardeş gibi hissedince, eskiden mutlu olduğumu, hatta hala mutlu olduğumu hissettim.”

Kitap idam kararı tamamen kesinleşmeden biter.

Bültenimize Katılın

Bu yazıyı beğendiniz mi? Aylık bültenimize bayılacaksınız.

Sanat Duvarı

Sanat Duvarı

Yorumlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir