yazı: Kerem AteşMarcus Aurelius Düşünceler Kitap İncelemesiÖncelikle Düşünceler’i okurken aklımıza gelmesi gereken ilk soru şudur: Bu kitap neden yazıldı? Filozof İmparator, yani Platon’un deyimiyle, Philosophus Marcus Aurelius kendi kendine durdurak bilmeden düşünürken neydi amacı? Neden değerli vaktini bir şeyler yazmaya harcadı?Hayatın bitmeyen karmaşasının içinden sıyrılıp etrafa bir göz attığımızda aklımızda binlerce soru oluşur. Biz, artık düşünmeye, yani kendimize vakit ayırmışızdır. Ama bu o kadar …
yazı: Kerem Ateş
Marcus Aurelius Düşünceler Kitap İncelemesi
Öncelikle Düşünceler’i okurken aklımıza gelmesi gereken ilk soru şudur: Bu kitap neden yazıldı? Filozof İmparator, yani Platon’un deyimiyle, Philosophus Marcus Aurelius kendi kendine durdurak bilmeden düşünürken neydi amacı? Neden değerli vaktini bir şeyler yazmaya harcadı?
Hayatın bitmeyen karmaşasının içinden sıyrılıp etrafa bir göz attığımızda aklımızda binlerce soru oluşur. Biz, artık düşünmeye, yani kendimize vakit ayırmışızdır. Ama bu o kadar korkunçtur ki hemen kafamızı nereden çıkarttıysak oraya geri sokarız. Çünkü kendine düşünme fırsatı vermemiş biri için düşünmek korkunç bir eylemdir. Çünkü düşünmek yarındır, dündür, yapılmamış işlerdir, tutulmamış sözlerdir, söylenmemiş cümlelerdir, yani düşünmek; geçmiş ve gelecektir. Belki de imparatorumuz da böyle bir gecede düşüncelerinin içinde uyuyamamış ve kalkıp bir deftere “Düşünceler” başlığı atarak, bu eserin doğumuna sebep olmuştur.
Kitabı okumaya başladığımızda Aurelius’un üslubunun emrivaki olduğunu fark ederiz ve kafamızda soru işaretleri oluşur. Bu senli benli üslubun nedeni nedir? Bu kitap aslında bir bilinç günlüğüdür. İmparator tecrübeleri ve aklındakiler ile yaptığı çıkarımları yazmıştır. “İnsanları gerçekten, ama gerçekten sev” der kendi kendine. Çünkü o da bilir ki insanları bir bütün olarak iyisiyle ve kötüsüyle sevmek çok zordur. Ama her şeye rağmen der ki “Biz hepimiz tanrısal parçalar taşırız ve hepimiz aslında bir bütünün parçalarıyızdır” ve bundan dolayı, “bana akrabamdan zarar gelmez, bana kötülük veya bir yanlış yaptıysa da bilerek yapmamıştır bunu” der. Burada aklınızda “nasıl?” sorusunun oluşması çok muhtemeldir.
Kötülük Hakkında
Düşünür der ki “Kötülük bilerek yapılmaz”, bilgisizlikten ve erdemsizlikten doğar. Kötülüğü veya yanlışı yapan kişi gerçekten yaptığının farkında olsaydı bunu yapmazdı. Belki biraz duygusal bir düşünce olabilir. Kötülük bilerek yapılmıyorsa o zaman “insanlar istemeden kötülük ederler. Sonunda kötülük eden de kötülük bulan da aynı toprağa girer. Bundan dolayı kötülüğe değer yüklemek anlamsızlıktır.” Yapılan kötülüğü ve yanlışı düşünmeyip onun aklında yer etmesine izin verme diyor. Değer vermediğimiz bir şeyi zamanla unuturuz değil mi? “Senin için kötü olan, bir duruma koyduğun yargılardır.” Yapılana bir yargı biçmezsen yapılan, kötü olmaktan çıkarak hiçliğe dönüşür. Kötüye ve yanlışa tamamen tepkisiz kalmayın demiyor. “Sana zarar verene bunu fark ettirerek ders ver.” Fark ettirme modern dünyada bir sürü şekilde yapılabilir. Ama ekliyor ki “Öç almanın en iyi yolu yapılanı yapmamaktır.” Yani yapılan kötülüğe, kötülükle karşılık vererek bir kötülük daha doğurmaktansa, yapılan kötülüğe erdemli ve bitirici bir eylemle yanıt verirsek hem kötülüğü fark ettiririz hem de kötülük etmemiş oluruz. Belki de bir kötülükler zincirinin son halkası olarak bilmeden bir sürü kişiye iyilik etmiş oluruz. Çünkü “Kötü duyguları hissetmek ve kötülük yapmak sana bağlıdır ama kötülüğe maruz kalmak değil.”
Peki ya iyilik?
Denilene göre “İyi olan doğru, kötü olan yanlışsa” iyi ve doğru nasıl davranırız? Düşünür bu sorunun cevabını kendinde bulmuş. “Başkalarının sana kötülük etmesine engel olamazsın, ama kendine kötülük etmeye engel olabilirsin.” Kendine iyilik etmek öncelikle kendine kötülük etmemekle başlar. Basit bir düşünce olsa da üstünde düşünülmesi gereklidir. Çünkü kendine kötülük yapan, çelme takan, kendini sevmeyen ve kendinden nefret eden birinden kendine iyilik beklenir mi? O zaman öncelikle kendimize iyi davranmalıyız. Peki kendimize nasıl iyi davranırız? Düşünüre göre ilk olarak düşüncelerimizle başlamamız gerekiyor. “Nasıl düşünürsen öyle olursun, çünkü zihin düşüncelerle doludur.” Kendimizi tanımalı, bilmeli ve fark etmeliyiz. Net olup, istediğimizi bilip amaçtan yoksun olmamalıyız. Şu anda ne olduğumuza odaklanmalıyız. “Ben kimim, neyim ve ne istiyorum?” En önemlisiyse “Ben kendimi seviyor muyum?
Adanmışlık Hakkında
Marcus’a göre her şey devinimli, bağlı ve bir bütünün parçasıdır. Böyle düşünürsek sahip olduğumuz değerler ve eylemlerimiz mutlu ve iyi olmamızla bağlantılı oluyor.Adanmışlık en önemlisi diyor. “Yaptığın her şeyi bütün içtenliğinle, en iyi şekilde yap” diyor. En iyi şekilde nasıl yaparız? Metinden çıkarımlarımıza göre en önemli şeyler: Şevkli ve inançlı olmak, amaçtan yoksun olmamak, işini şevkli bir adanmışlıkla yapmak, faydalı olmayan şeyler yapmamak, duygularının görevini etkilemesine izin vermeden yapmak ve tamamlamak, asla pes etmeyip dirayetli olmak, adanmış bir yaşam sürmek, kendini olduğundan büyük görmemek, içten olup yalın, açık konuşmak, ve en önemlisi seçimlerine bütün kalbinle inanmakla birlikte yanlışın gösterilip daha iyi bir yol önerildiğinde diretmeden kabul etmek. Çok gibi ama aslında düşünürsek hepsi bağlantılı. Bir amaç uğruna, Aurelius’un dediği gibi, “yemek yemeyi bile unutacak kadar kendini veren kişi” faydasız şeyler yapmaya zaman bulamaz.
Nasıl Yaşamalı?
Marcus Aurelius’un üzerinde durduğu bir konu da “nasıl yaşamalı? Ona göre “madde değersiz ve zaman sınırlıdır” ve buna göre yaşamak gerekir. Yaşam kendimize eziyet ederek yaşamak için uzun, değer vermemek için kısadır. Günümüzü, yaşamımızın son günüymüşçesine, gerçekten yapmak istediklerimizi yaparak geçirirsek pişman olacağımız bir hayat olanaksızdır. Ölüm korkusu duyarak potansiyelimizi sönümlemek yerine doğanın sonsuz döngüsünü, yani “her şeyin aslında her şeyin tohumu olduğunu” kabul edip aslında yaşamayacağımız günleri ve anları kafamızda kurmadan kendi kendimize kendi yaşamımızı yaşamamız gereğinden bahsediyor. Belki de şunu vurguluyor: Önemli olan yolun sonu değildir. Önemli olan yolu nasıl geçirdiğiniz ve yolda yaşadığınız anlardır. Diyor ki “yaşayın ve sadece kendi hayatınızı yaşayın.” Erich Fromm’un da dediği gibi “Dünyadaki bütün kötülükler yaşanmamış hayatların bir ürünüdür.
Devinim Hakkında
Ve belki de bahsettiği en önemli nokta, hayatın gerginliğini azaltmamızı sağlayacak şey olan, çoğu şeyin gelip geçiciliğidir. “Doğal olan her şey bir devinim içindedir; sürekli değişir, dönüşür ve başkalaşır.” Bu düşünce bir şeyden alabileceğimiz azami faydayı almamızı ve değişimi kabullenerek düzene ayak uydurabilmemizi sağlar. Elimizde olan şeyle ilgilenmeyi ertelemeyip elimizde olan şey başkalaştığındaysa başkalaşmış haliyle ilgileniriz. Bu hayatın akışına ters düşmememize yarar ve sırtımızdaki yaşam yükünü hafifletir. Böylece “sana değer katmayan şeylere” de bağımlı olmayız, çünkü bağımlılıkta bağımlı olunan şey gittiğinde kişi zarar görür. Her şeyin gelip geçici olduğunu bilmemiz kendi ayaklarımızın üstünde durmayı da öğretir, çünkü biz de gelip geçiciyizdir ve geçene kadar dik durup her şeyi göğüslememiz gerekir. Böyle düşünerek kendi kendine yetebilen bir birey olmanın da yolunu aralamış olur Marcus Aurelius.
Neden Yazdı?
Marcus Aurelius’un neden bir anda böyle bir kitap yazmak gibi bir eyleme giriştiğini aşağı yukarı anlayabiliyoruz artık. Doğduğumuz için yaşamaya başladığımız, hayat denilen doğum ile gidim arasındaki bu zaman aralığını deneyimlemek gerçekten zorluklarla dolu. Ve bu zorluklara anlamlar yüklenemezse gittikçe sağlığımız zarar görmeye başlıyor. Her şeyden, bütün rütbelerinden ve unvanlarından önce hepimiz gibi aynı hayatı yaşayan bir insan olan Marcus Aurelius kendi hayatını yaşamak için bu yollara başvurmuş ve bunu tüm öznelliğiyle yapmış. Bunların ne kadarı bize uygundur ne kadarı değildir, bunu sadece kendimiz düşünerek bulabiliriz. Bu yüzden bize de kendi hayatımızı yaşarken kendi fikirlerimizle, düşüncelerimizle, yüklerimizi hafifletip sonunda memnundum diyebileceğimiz bir hayat yaşamak düşer.