Vladimir Vladimiroviç MayakovskiYazan: Emirhan CoşkunSovyet sanatçılardan bahsederken bazı dar kalıpların kullanılması beni hep rahatsız etmiştir. Sanatı sadece politik amaçla kullandıkları söylentisi, neredeyse 100 yılı aşkın bir süre önce yaptıklarının artık herhangi bir sanatsal değerinin olmadığı gibi birçok işi boş görüş, bu konuda bilgi sahibi olmayan insanları manipüle etmekten başka bir işe yaramamıştır. Bu görüşümü destekleyen …
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Yazan: Emirhan Coşkun
Sovyet sanatçılardan bahsederken bazı dar kalıpların kullanılması beni hep rahatsız etmiştir. Sanatı sadece politik amaçla kullandıkları söylentisi, neredeyse 100 yılı aşkın bir süre önce yaptıklarının artık herhangi bir sanatsal değerinin olmadığı gibi birçok işi boş görüş, bu konuda bilgi sahibi olmayan insanları manipüle etmekten başka bir işe yaramamıştır. Bu görüşümü destekleyen birçok Sovyet sanatçının bulunması beni ufak da olsa mini bir yazı dizisi yapmaya yöneltti. Bu yazı dizisinde ele alacağım ilk isim ise “Şair İşçidir” diyerek tüm sanatseverlerin hayranlığını kazanmış olan Vladimir Vladimiroviç Mayakovski’dir.
Tam doğrum tarihi bilinmese de 1893 yılının Temmuz ayında hayata gözlerini açtığı bilinmektedir. Gürcistan’da Bağdadi köyünde çocukluğunu geçirdikten sonra daha büyük bir yerleşim olan Kutais kentine taşınan ailesi ile birlikte öğrenim yıllarının geçeceği bu şehre adım atmıştır. Lise yıllarında hayal kurmayı çok seven bir çocuk olan Mayakovski, özellikle büyük bir Jules Verne hayranıdır. Sadece okumayı değil, yazmayı ve bir şeyler üretmeyi de seven Mayakovski’deki ilk ışığı öğretmeni fark etmiştir. Belki de ona “sanatçı” yakıştırması yapan ilk isim de öğretmeni olmuştur. Bu yüzden ona özel dersler vererek gelişimini adeta ilmek ilmek işler.
O yıllardaki politik olaylardan etkilenmemek elde değildir elbette. Adeta kaynar bir kazan haline gelen Çarlık Rusya’sında halk bir devrim hareketi başlatmış, ancak hareket başarısız olmuştur. Mayakovski bu yıllarda gizlice Moskova’ya geçmiş ve Kutais’e dönüşünde Bolşevik Partisi’nin adeta bir temsilcisi gibi yeraltı eylemlerinde ilk sıralarda yer almıştır. Artık hayatında çok önemli olan iki kavram vardır: Devrim ve şiir.
Babasının ölümünden sonra tekrar Moskova’ya gider ve burada edindiği arkadaş çevresi ile kendini daha çok sanatçı olarak görmeye başlar. Henüz 14 yaşında felsefe kitapları okuyarak vaktini geçirir. Her Sovyet genci gibi Marksizm onu da ziyadesiyle büyülemiştir. Çocukluk yıllarında bile bir yetişkin gibi davranması, belki de hayatı boyunca özlemini duyacağı şeylerin başında gelen çocukluk duygusunu elinden almıştır.
Bir çocuk düşünün; henüz 15 yaşında bir daha asla dönemeyeceği evinden polisler tarafından zorla alınarak hücre cezaları ve işkencelerle geçen bir ömre sahip. Ona sahip çıkan tek şeyin devrim mekanizması olması ise onu partiye, partiyi ise ona daha çok bağlar. Hapisten çıktıktan sonra yazmaya çok daha fazla ağırlık verir. Fütürist bildiriye imza atması da bu yıllarda olur. Fütürizm felsefesi geçmişin reddini, makineleşmeyi ve hızı temsil eder. Belki de hiç yaşayamadığı çocukluğuna ait olan geçmişi reddetmek isteyen Mayakovskiiçin Fütürizm sadece sanatsal bir manifesto anlamı taşımıyordu. Her şeyde olduğu gibi sanatta da kabuk kırılmaları yaşanıyordu. Puşkin’in şiirlerine karşın artık Mayakovski’nin şiirleri elden ele dolaşıyor, sanat yeniden inşa ediliyordu. 1913’de Saint-Petersburg’da bir parkta sahnelediği Trajedi isimli oyun sonrasında ünü iyice yayılır. 2 yıl sonra ise 1.Dünya Savaşının yarattığı hayal kırıklığı ona “Pantolonlu Bulut” şiir kitabını yazdırır. Rus edebiyatının en ünlü ismi olan Gorki bile büyük bir hayranlık duyar Mayakovski’ye.
1917 yılında gerçekleşen Ekim Devriminden sonra ise tüm fütürist sanatçılarda olduğu gibi devrimin sözcülüğüne soyulur. Moskova ve St. Petersburg sokakları Mayakovski’ninafişleri ile dolar. Her ne kadar devrimin etkisi altında kalsa da, yazılarında farklı olan bir şeyler vardır. Bu farklılık Lenin’in bile ilgisini çekmiştir. Mayakovski’nin Lenine’e duyduğu saygı ve hayranlık, Lenin’in de Mayakovski’ye olan bakışının her zaman olumlu olmasına yardımcı olmuştur. Tabii ki Mayakovski’edn etkilenmesinin tek nedeni bu değildir. Onun yazılarını olabildiğince dobra ve gerçekçi bulur.
Bu yıllardan sonra yazı ve şiirleri kurucuları arasında yer aldığı ‘Pionerskaya Pravda’ adlı çocuk gazetesinde yayınladı. Çocuk gazetesi denince akla günümüz çocuk gazeteleri gelmemeli elbette. Yazarlar, sporcular, öğretmenler, kozmonotlar, komsomollar çocukları eğitici yazılarla geliştiriyor ve gelecek nesillerin sağlam temeller üzerine atılması amaçlanıyordu. Bu tanım bile günümüzdeki ütopik toplumların bir tanımı gibi adeta.

Mayakovski’nin hayatı hazin bir sonla kapandı maalesef. Önünde yeni oyunlar, kitaplar ve şiirler yaratacağı uzun bir ömür vardı belki de. Ama o kendi sonunu kendi eli ile hazırlamak istedi. Onu bu yola sürükleyen şeylerin başında çok yakın arkadaşı olan Sergey Yesenin’in intiharı gelmektedir. Yesenin bir Noel gününde İngiltere’de kaldığı otel odasında kendisi asarak yaşamına son verdi. Öldüğünde yanı başında bir de veda mektubu bulunmuştu. Bu mektubu kendi kanı ile yazmıştı. İntihar etmeye karar verince bileklerini kesmiş, kanını bir mürekkep gibi kullanarak yakın arkadaşı olan Mayakovkski’ye veda etmek istemiştir. Yesenin’in intiharı yöneticiler tarafından hoş karşılanmamıştır. Bu yüzden Mayakovski’nin Yesenin için yazdığı şiir yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Şiir çok uzun olduğu için hepsini paylaşamıyorum ancak şu dizeler bile Mayakovski’nin ne denli bir duygu fırtınası yaşadığının göstergesi olmaya yetmektedir:
“Sen gittin,
diyorlar
yukarılarda bir dünyaya.
Sonsuzlaşma-
Uçuyorsun,
parıldayan yıldızlara çarparak.
Ne borç var artık bize,
içki ne de
Ayılma.
Hayır, Yesenin,
oh
çekmek değil benim istediğim.
Görüyorum ben
kesik bileklerinle sendeleyişini
Ve alayla değil
acıyla
düğümleniyor yüreğim.
Görüyorum
bir kemik çuvalı gibi
yere atışını gövdeni.
-Dur! diyorum.
Bırak !
Delirdin mi sen?
Sürer mi ölümü
hiç insan
tebeşir tozu gibi
yanaklarına?”
Yesenin’in intiharından sonra hayata daha sıkı bağlanması gerektiğini düşünse de ondan sadece 5 yıl sonra yaşadığı sıkıntılara dayanmayarak intihar etti. Yakın arkadaşı olan Sergei Eisenstein, Mayakovski’nin intiharından sonra ondan kurtulmak isteyenlerin başarılı olduğunu belirtiyordu. Yine aynı konuşmada geçen ifadeye göre Eisenstein, Mayakovski’nin son yıllarda hep tutuklanma korkusu içinde yaşadığını söylüyordu. Yine de devletine olan inancını saklamış, son mektubunda çok sevdiği eşi Lili Brik’i ve ailesini Sovyetler Birliği hükümetine emanet ettiğini yazmıştır. İnsanlara yaşamayı ve savaşmayı öğütleyen Mayakovski’nin intiharı kimileri için umut kırıcı olsa da, başta Nazım Hikmet olmak üzere pek çok sanatçı, son mektubun yazılma amacının insanlara yaptığının yanlış olduğunu ve umut etmeye devam etmelerini öğütlediğini söylemişlerdir.
Oyun yazarı, karikatürist, ressam, tiyatrocu, senarist ve en önemlisi ‘işçi şair’ Mayakovski, sanatın tüm yönlerini anlamamıza yardımcı olmuş kısacık ömründe dar kalıplar içine sığdırılamayacağını tüm dünyaya göstermeyi başarmıştır.